Bir Yıldız Böyle Kaydı Şiiri - Yusuf Bilge

Yusuf Bilge
445

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Bir Yıldız Böyle Kaydı

Harbi dost Olcay YAZICInın ölümsüz anısına

İlk insandan günümüze destansı duyguların,
Gül Dağı güzergahı Gök Bilgi geçidinde,
Camdan bir heykel gibi durmuş
Öylece bakıyordun,
Gözlerimin derununda düşe kalka
Dip bucak, ayet anlam içimi okuyordun...

İlkeleri hayata geçirme çabasıyla
Ötelerin ötesi Mavera’yı gözleyerek,
Süveydayı mı bulmuştun ne?
Mevla niyetine hep Leyla’yı soruyordun! ..
Rüzgar şakaklarında salkımlanıyor
Ve sen galiba sırılsıklam ter,
Damla damla eriyordun! ..

Ufkumuzun İstanbul yakasında,
Yedi kocalı Hürmüz’e taş çıkartan
Bu müstakbel Dünya başkentinin,
Yedisinden yetmişine merdiven dayayan
En sondan bir önceki tepesinde,
Akşam güneşi,
Avrasya’nın yetim bulutlarını emziriyordu...

Gerçek aşkların simgesi bellediğimiz
Altın top sihirli küre,
O kızıl elma,
Bir çizgi filim kahramanına dönüşüp,
Ayasofya’nın intizar kubbesinden
Yüreğimize,
Can evimize çemkiriyordu...

Ve bu kente çok yakışan gökyüzü
Martı çığlıklarından sebep
Binalardan daha bir alçak
Daha bir edilgendi sanki...
Denize sıfır sitem,
Parmak hesabı yöntem geri sayımla,
Ömür denklemi ufuklarda eşitlenirken,
Yavaş yavaş gün zevale,
Yaş kemale eriyordu...

O can söken Kanturalı bakışlarınsa,
Uçurum sekilerinden taş bahçelerde
Bir çiçek şelalesiydi elvan dökülüşlü;
Kaya tereleri,
Yanardönerler,
Çuha çelenkleri,
Kızılkan damlaları,
Cam duvarların yansılarına mülteci
Seçmece Vizara bezekleri...
Her şey iyi güzeldi de
Nereden bulacaktık,
Bütün bunların hakkını verecek
Ve bizi hiç sıkılmadan dinleyecek,
Dert babası,
Dost yürekleri? ..!

Oysa paslanmış demir algılardan
Gazı kaçmış gazoz diyetine yorumlar,
İçi boşaltılmış kavramlar,
Balans ayarları,
Cıvalı servis zarları derken....
Sorunlarımızın bize özgü çözümlerini
Bu gudubet ortamdan süzüp çıkaracak,
Ruh gibi şeffaf öfkelerimizin
Düğümlendiği son bir soru! ...?
Cevabı da
İçimize dikizlenmiş o dışbükey aynada...
.......... haydi söyle!
- Çarşı karışır...
- Zaten karışmıyor mu? ..

Dilimizin ucuna, kıyısına gelip de,
Bir türlü demeye kıyamadığımız,
Vicdanımızın kuramadığı,
Cesaretimizin yanına varamadığı,
O gizemli soru cümlesi
Öyle bir arslandı ki,
İlk yapacağı şey,
Verilecek yalan yanlış cevapları
Çağrışımlarıyla birlikte yemek olurdu...
Soruluş tarzını bile sorgular,
Bumerang gibi döner, dolaşır,
Sahibini vururdu...

Kaçmak olmazdı;
Başka denizlere yelken açmak? ..!
O hiç olmazdı;
Olmazları olmuş sayanlara rağmen olmazdı;
Olmazsa olmazlarımıza
Sansür ve kota koyanlara rağmen,
Olmazdı...

Sorma hakkımızdan vazgeçtiğimiz demdi;
Bir burçta iki yıldızdık ve kıran zamanıydı;
Kaldırımlarda geceye kalmıştık;
Bakışların pörsümüş, yanakların sarkmıştı,
Eriyen bir yürekti gördüğüm,
Reçine kıvamında toprağa karışıveren...

Ahh, ben dağlara çıkaydım Doost! ..
O taş bahçelerden kendimi boşluğa bırakaydım,
Gözlerinin açığına düşeydim ukdesiz! ..
....................................
Hani, erkekler ağlamazdı? ..!

Ketenpereye getirilmiş bir hayatın,
Son nefesinde mahsur kalan
Ve ufuklar ötesinde sürgit yankılanan,
O yiğit naralardan
Hangisini seçsem fark etmez,
Yeridir...

Dilinin ucuna perçinleyerek uçmağa vardığın
O soğuk tepkimeli can pahası soruyu,
Sonsuz sayıda çiviye bölsem,
Elimde çekiç,
Ulaşabildiğim her yere çaksam,
Yeridir...

Yeryüzündeki bütün volkanlar,
Erciyes’ten başlayıp sıra sıra,
Nöbetleşe pavkursalar,
Yeridir...

Kırım, Kazan karalar bağlasa,
Selenge’de gök sular ağıt çağlasa,
Meraga’da yıldızlar ağlasa,
Yeridir...

Yeridir ayy Doost,
Yeridir! ...

YUSUF BİLGE

Yusuf Bilge
Kayıt Tarihi : 21.7.2011 04:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Bilge