Aslında hiçbir şey saklı kalmıyor mu? İçimin kuytularında gizlenen gözyaşlarım, bir zehir gibi dilimden dökülen umarsız duyguların arasında yitip gittiğim bu sözcüklerim her şeyin birer tanığı mı? Kendimi mi aldatıyordum her zamanki gibi… Bir sır değildi benim seni sevmem, yıllardır atmıyor dediğim, artık bir şeyler hissetmiyor dediğim kalbimin bir mahpus yaşadığı gizli olan bir durum değildi… Acı bir gerçeklikten kaçmak ne kadar mümkündü ki?
Aniden bir şeyler depreşiyordu içimde; nereden ve nasıl doğduğu belli olmayan bir dize, bir melodi, bir bakış, bir film karesi, başka bir anı yüreğimi delip geçiyordu. Sanki geçmiş ve gelecek tüm anılarımı senin için yaşamış gibiydim. Bu aptalca bunalımı daha ne kadar devam ettirebilirdim? Artık acımasızca anımsadığım bir geçmişim olamazdın sen. Geleceğimden kopartılıp atılan, geleceğime çok görülen bir fotoğraf parçası olamazdın. Hayatıma hiç girmemiş, seni hiç tanımamış mıydım? Yoksa zihnimde var ettiğim bir düşlem miydin? Zaman, seni bana bir yanılsama mı kılacaktı? İşte böyle binbir sorunun kıskacında ben, senin yarattığın acılar denizinde bir başımayım. Ve sen bir yerlerde kaybolmuş, kendi yalan gerçekliğinde yaşamaya çalışıyordun. Sahi, bunu nasıl becerebiliyordun, becerebiliyor muydun?
Kendinden alıkoyduğun beni, hayatımın acılarına dönüştürmüştün. Tüm gerçekliklerden, kabullenemediğimiz her ne varsa hepsinden daha büyük bir acı… Belki de hayatına varlığınla bir anlamsızlık biçerken, kendi elinle varlığını hayatının en ürkünç anlamsızlığı yaparken en büyük acıyı, acıları sen yaşıyordun ve hep yaşayacaktın. Bir gün ardında savurduklarını, kırıp döküp dağıttıklarını, yaşattığın hayal kırıklıklarını, belki de en çok aptallıklarını anımsayıp benim artık geçmişe emanet ettiğim düşlerimi anlayacağın zaman gelecek mi? Bu düşleri anlamlandırdığında yaşadığın salt pişmanlık olacaksa bunun bir önemi olacak mı? Sen, geçmişimde acı bir hatıra olarak kalmak dışında bir anlam ifade etmeyecek miydin? Binbir zorlukla kalbimden dökülen bu satırları yıllar sonra okuduğumda sadece gülüp geçecek miydim? Yoksa bir türlü içimden söküp atamadığım acımasız bir burukluk olarak hep benimle mi sürüklenecekti?
Her şeyi tüm çıplaklığıyla biliyordun sen. Öylesine bir gerçeği savurmuştum ki yüzüne, kaçmaktan başka çaren yoktu belki de. Aslında benim gerçeklik dediğim şey, senin kendinden kaçışın değil miydi? Yalanlara sığınmak, olan biteni inkar etmek ya da çarpıtmak insanın kendiyle yüzleşmesinden daha kolaydı. Hayatı tüm gerçekliğiyle anlayıp yaşamaya çalışmak bir suç olamazdı. Bazı şeyler, elimizde olmadan bizimle birlikte doğuyordu; kaçmaya çalıştıkça daha da saplanıyordun. Yaşam, öylesine korkak ve cüce ruhlar yaratmıştı ki… Sen de onlardan yalnızca biriydin. Peki, cesareti seçmenin bedeli neden hep acı olmalıydı? Hayat, böyle akıp gitmeye mahkûm muydu? Bugün içimizi dağlayan her şey, yıllar sonra yalnızca geçmişin tozlu sayfalarına sıkışmış silik bir hatıraya mı dönüşecekti? Ve en önemlisi… Sen de bir unutuluş mu olacaktın, belki de çoktan senin için bir unutuluşa dönüşmüşken ben…
Sancar CanKayıt Tarihi : 15.8.2025 00:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!