Ona lacivertler şehri derlerdi. Bazıları da siyah-beyaz... Oysa şahsa özelmiş renkleri, meğersem renkli imiş. Herkese ayrı renk, ayrı pencere… Herkesin gözü farklı, hepimiz ahu gözlüyüz amma bakışlar aynı, görünen farklı.
Engin denizler, esen meltemler cezp eder yorgun insanı. Ya bozkırlar yok mudur onların âşıkları, sırdaşları? Kimine masmavi sular serin dalgalar, kimine sarı buğday başakları, yanık benizli Anadolu insanı. Kimine yeşil doğa, çam ağaçları, kimine yalnız dönüm başı çınarları. Kimine dere, tepe, kimine harman sayvanı.
Ankara Garının devasa pencerelerinden, vitrayca düşen ışık huzmelerinin hikâyesidir, ana düşendir, sıra, sıra geliveren cümleler. O gara yaklaşan, katar, katar çekilen trenin sesi, lokomotifin serzenişi.
Seymenler karşılar sizi, tıpkı doksan iki yıl önce bugün olduğu gibi. Kurtuluşu başlatan gazinin karşılandığı gibi... Camadanları üstlerindedir. Hamailleri hâlâ enam sarılı, kolları kartal kalkışlı. Milletin meclisinin açılışında Hacı Bayram’a dualarla yürüyüş gibi.
Agust mabedinin ayakta kalmış tek duvarını tutar Hacı Bayram-ı Veli Camiî. Sırt sırta vermiş iki dost, iki yorgun gönül işçisi. Mabedin cella duvarında Agustus’un zafer nameleri. Nerede saklı Hamzaoğlunun Akşemseddin olduğu talibun hücreleri? Çılgınca fışkırır, merkezden gelen lavlara yol açmış volkan gibi ritmik havuz. Renkten renge boyanır, devir eder Ney’ini duyan semazen gibi.
Zaman buradadır, tarih burada. Mitoloji ise hep oradaydı. Var olan üreten kimi zaman üşenen insan gibi. Hatti’nin Kibelesi, Friglerin tarlası, Lidya’nın parası, Gordios’un düğümle bağladığı savaş arabası. İskenderin sabırsızlanıp hile ile kılıç sallayıp çözmeyip kestiği Gordion düğümü, Midas’ın kulakları, Kimmer’in talanı, Roma’sı, Bizans’ı, Selçuk’u, Ahilerin çarşısı, Osmanlının sancağı, Timur ile Yıldırım’ın cihangirlik davası. İstiklalin başlangıcı, istikbalin yayılışı, İstiklal Marşının yazılışı, Taceddin’in dergâhı, Müzeleşen Anadolu Medeniyetleri, Ata’nın istirahatgâhı. Yolcu uğurlayan Kocatepe, Harun’u, Kârun’u, Kanunlar Fabrikası. Acele Samanpazarında sahibinden satılık şairin mısraları. Bu bozkır denilip geçilen kimin yadigârı? Kiminin sefası, kiminin cefası… Rafları dolu, koridorları boş, satıcısı çok, alıcısı yok olan Zafer Çarşısı.
Zaman bizdedir ve bize emanettir. Yok bunun sana nesi, bana nesi. Neme lazım… Kime lazım? Bize lazım Cumhuriyetin Kalesi… Lacivertler giydirelim adettendir, şehrin simgesi. Biziz bu milletin terzisi. Gün gelir demir ağlarla örülür çepeçevresi, selamlanır milletin efendisi.
Ağustosun sıcakları yakışır sana, kar ve soğukta, ayazda. Bozkır hiç bu kadar sevilmemişti. Sevdalar dağların arkasında, sevinçler yanı başında. Sevilmek hiç bu kadar yakışmamıştı sana. Söyle bana, sen siyah-beyaz mısın Ankara?
Abdülkadir KalayKayıt Tarihi : 12.3.2012 20:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kara kalem kırıntılarından dökülen
harika yazı .....Beyaz yapraklara tertemiz yansırken duygu harmanlaması deneme Şiirinizi kutlarım dost şair..
Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık Afiyet Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
Sn:Kalay tebrikler
TÜM YORUMLAR (8)