“Herkes, içinde bir mektupla doğar. Ama o mektubu okumayı ancak kendine karşı dürüst olanlar başarabiliyor.” Rilke
Sözü edilen mektubu(nu) bulmaya gönüllü olarak yola koyulalım. Bir y/azdan bir ayaza… Geceden gündüze… Geçmişten, geleceğe… Aradıkça, arandıkça bulunacak yere… Zamanla okunabilirliği, zaman içinde solabilirliği, varlıkla yaşayabildiği ancak bu şekilde içe iz olurluğu gerçekliğiyle.
Yaşamın özündeki çelişkileri(ni) , seneler senesi, gülmekle ağlamak arasındaki gelgitleriyle, kâh kıyılarda, kâh açıklarda coşkun ve vurgunsu bir dille yazan Rilke ve Rilke’yi duyanlar, duyumsayanlar onu anlamaya, anlatmaya çalışmışlar bugüne değin. Benim de yapabileceğim duymaya çalışmaktı bu sessiz çığlığı… Bu çığlıkla başlayacak, oluşacak yeni çığlıkların düşünsel ve duygusal zenginliğe kapı aralaması umuduyla… Onun sesiyle sesimi buluşturabilmek için kulaklarımı dört açıp, gözlerimi derine diktim uzunca zamandır. Önce karanlıktan ürken çocukların tedirginliğiyle sonra ışığını bulan pervanenin aşkıyla döne döne okumaya başladım Rilke’nin elime geçen eserlerini.
“Aynı kaderi paylaşan iki insan birbirini çabuk bulur.”
Daha dostum eller ile gezer mi?
Solmuş derler gül benzinin iziği,
Daha dostum eskisinden güzel mi?
O ne dedi, sen ne dedin varıncak?