Sosyal sistem toplumsal sistem ve inançsal sistemler; birbirine sıkı sıkı bağıntılıdırlar. Söz gelimi köleci sistemler olmasaydı bugünkü dini sistemler de hiç olmayacaktı. Yine sosyal birlikçi grup sistemleriniz olmasaydı, totemi sisteminiz de hiç olmayacaktı.
Ha keza bir egonuz olmasaydı sosyal sisteminiz de olmayacaktı. Bir akan enerji ile ona gösterilen dirençtik kesikli sürekli tekrarlanabilir süreçler olmazdı. Ve böylece egonuz da olmayacaktı. Üreten emek ve emeklerin kullanılabilir değişimleri olmasaydı, toplumunuz olmazdı. Yani ne sosyal sistem; ne toplumsal sistem; ne inanç sistemleri kendi başlarına bu günkü halleriyle ortaya çıkmış değillerdi.
Peygamber öncesi Araplardaki, Allah kavramı, organize olucu, örgütleyici, hiyerarşi eden; merkezi komutlama yolunu ortaya koyan bir düşünmenin ürünü değildi. Hatta Arabın Allah’ı, yeryüzüne seslenen bir ilah da değildi. Üstelik herkesi kölesi (kulu) kılan Allah’ın; insanları aynı çatı altında (imparatorluk) ve aynı Allah’ın dinini etrafında; Allah’ın halifeleri eli ile yaşantılaşmalarını isteyen ilah ta değildi. Araplar harici yansımalardan soyut bir Allah şuurunu ödünç edinmiştiler.
Bu şuur da, hiç değilse o günkü 6. Yüz yıl Arabının içinde bulunduğu köleci durumu açıklıyordu. Yani başlanış yapılanması içinde oluşan ilk yaratan tanrı fikriyle, 6. yüz yıl Arabındaki Allah bilinci insanın kaderini, insanın köleci sistemlerini şimdilik açıklıyordular!
Tek tanrı olan Allah kültü, ittifaka seslenir olmaktan çoktan çıkmıştı. Tarih içindeki Allah bilinçli süreç, toplumların imparator olma dönemiyle imparatorlukların ülküsü olmuştu. İmparatorluklarla birlikte artık Allah, âlemlerin (yeryüzündekilerin) Rabbi olan Allah’tı. Yeni bilinç, imparatorluk içi yapılarına imparatorluk hâkimiyetini, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan halifeleri eliyle Allah’ın yararttığı kullar oluşla, aynı çatı altında yönetilmeyi; imparatorlara altın tepsi içinde sunuyordu.
Bu nedenle tek Tanrı fikri Arap dünyası dışında çoktan yeryüzü alemine seslenmenin kültü olmuştu. Bu insanlık kültüründen yararlanmak için Arabın arabı, bir hayli geç uyanacaktı. Yani Araplar 7. Yüz yılbaşlarına kadar Allah kavramını kullanmanın sosyo toplumsal verisini o güne değin hala ortaya koyamamıştılar.
Araplar çevre kültürlerden ödünç aldıkları bu El-ilah kültünü, kendi düzlemlerinin içine göre, eğip bükmelerini yapıp; totem aracılar vasıtasıyla El-İlah olan Allah'ın kendisi ile konuşmuşturlar. Bunlar ittifakı dönem yapılaşmalarının dev adımı olmakla birlikte MS 7. Yüz yılın haliyle gecikilmişleriydi.
Olsundu. Bu bilinç düzeyi Araplar için çok yeniydi! Bu El-İlah olan Allah ilk zaman içinde aşiretler birliğine çokça seslenmiştir. Şimdiden sonra ödünç alınan El-ilah, artık Allah olarak, Araplardan dışarıya doğru yeniden ihraç edilir bir kültür kemaliyeti olacaktı.
Arap ruhu, Peygamber Hz. Muhammed'le; bir kez ve ilk kez halk hareketini tatmış ve öğrenmişti. Artık Arap ruhu nerede bir sistem düzeltmesi gerekirse, orada ruhları tutuşturulabilir bir dinamizmin ivmesi içindeydiler.
Arapların aracılar vasıtasıyla ulaştığı El-İlah kültü; Arabi devlet, millet oluşla; bir merkezi otoritesini (yönetimini) ortaya koyamamıştı ama buna değin birçok sosyal kazanımlarını da ortaya çıkarmıştı. Geriye sadece ortaya konan bu yeni düşüncelerin içinde olanlardan; güncel akışa uygun olanı seçip ayıklamasını yapmak kalmıştı.
Seçme ayıklaması yapılanların güncel akışa uyarlanıp, geriye seslendirilmesi kalmıştı. Seslendirmenin sosyal birlikler döneminden beri bir kaç koşulu vardır. İlki, seslenilecek olan şeyin meşru kaynaktan oluşla meşruiyetlik içinde yapılmasıydı. Seslenecek kişiler bir duyarlı kişi olan, şaman, büyücü rabbi, peygamber gibi kişilerin; sesleneceği sözleri meşruiyetliğin kaynağında alıp bu okumayı yapmasıydı.
Sosyal birlikler döneminde meşruiyet ligin kaynağı kendi ataları oluşla, atalar yaşantılı deneylerdendi. Totem, atalarla temasa geçmenin simge sembolü olmanın somut figürasyonuydu. Yani totem meşru iyetliğin kaynağıydı. Şaman da totem aracılığıyla atalardan bilgi, ya da haber mesajını alan kişiydi.
İttifakı Dönem Atalar deneyiminin olmadığı bir ara dönemdi
İttifakı yapı girişen ve ilerleyen süreçleriyle halk, millet, kölelik, krallık gibi bir yığın sosyo toplumsa argümanlı oluşulan süreçti. İttifakı dönem bambaşka bir girişmenin dönemi oluşla atalar deneyimi olmayan bir tek dönemdi. Atalar, ittifakı süreçleri bilmediğinden; ittifakı süreç, atalarının tek bir söz söylemediği bir alandı.
Bu nedenle ittifakı süreç; totem ataların seslendiği bir dönem değildi. İttifakı dönem içine gelince adeta atalarının dili tutulmuştu. Köleci yapıyla başlayan, yepyeni insan kaderi konusunda ataları tek kelime etmiyordular. Çünkü ilk dönem totem ataları, bu dönemi hiç bilmiyorlardı.
İlk atalar Bu dönemi hiç yaşamamışlardı. Hayal dahi edememişlerdi. Bu nedenledir ki, ilk ataların bu ittifakı döneme ilişkin hiçbir sözleri, öngörüleri pek pek yoktur. Minerva’nın baykuşu gece uçacaktı.
İttfakı dönemin ataları, ilk dönemin ataları olmayıp; ADEM gibi oluşumla bambaşka atalardı. Gılgamış (Adam, Adem,) bu taraftansa; Geştinna (Eva, Hava) öbür taraftandı. İnanna bu taraftansa Dummuzi öbür taraftandı.
Adem yaratılışı ve ata olmanın sentez birliğini temsil ederken, kurul; çokluğu temsil edip çok köklülü oluşun birlik otoritesiydi. Kurul, ittifakın bilinciydi. Kurul, ittifakın beyni ve ittifakın öznesiydi. Bu özne zamanla çoklukta tekliği görecekti.
Kuruluda olan, sentez (melez) olan, sözleşenler yine ilk ata temsili olup yeni zamanın kurul ilahıydılar. İttifakın birliği, İNSAN denen MELEZ yepyeni bir varlıktan oluşuyordu. İnsan üretmekle ve üretime dek ilişkilerinin girişilmesiyle, ilkin ittifakın sonra da toplumunun ve kendisinin; ittifakı toplumsal yazgısını (kaderini) yazmıştı (yaratmıştı) . O halde insan kendi kaderine kendi seslenmeliydi. Ama ne gezerdi!
Ama kaderini bir türlü okuyup meşrulaşamıyordu. Yani ittifakı dönemde olan her bir sözleşmeleri ataların söylemi üzerinden meşrulaşamıyordular. Eğer böyle olsaydı, hangi totem atanın sözünün süreci meşrulaşılaştıracağının da, yepyeni bir tartışmalara konu yapılması, söz konusu olurdu. Zaten ittifakı dönem atalar tecrübesi olan bir dönem olamamakla grup totemi dut yemiş bülbüle dönmüştü.
Yeni dönem; üreten ilişkiler girişmesi ve bunların yarattığı sorunların karşılanmasına değin aklın patladığı bir dönemdi. Etnik yapılar ve totemi tutumlar uyuşmuyorsa, çatışıyorsa ne yaparsınız?
Totem etki
Kurul olan ittifakı atalar şurası yerine; yaratan, takdir eden bir güç konmalıydı. Bu güç hem atalar misyonunu taşısın ve hem de atalar yaptırım meşruiyet ligini aynen koruyordu. Totem alan kavramı kendinden sonraya aktarılan bir envanterdi. Totem etki bakiydi. Tek farkla, artık totem düşünceyi atalar temsil etmeyecektiler. Yeni konjonktür buydu. Konjoktör değişmişti.
Yine bir fark vardı. İlk ata o totem gruba aitken; yeni güç, herkese ait ve her şeyi yaratandı. Bu minik fark çok büyük farkların yansıtılması olacaktı. Ne demiştik bir gelişme kendisinden önceki malzemenin içinde yeni süreçlerin, yeni durumlara uyarlanışıyla ortaya konuyordu.
Böylece çok kez malzeme tasarruflu yepyeni inşalar yapacaktınız. Ve TANRI ittifakın birliği, dirliği için İNSANI yarattı. Grubun yeni sözleşmesine uymayan, uyumsuzluk gösteren kimi mesleki grup (cinler) ahitnameye karşı çıkacaktı. İblis ittifakın insan kültüne (ahit name olan sözleşmesine) secde (boyun eğmeyecekti) etmeyecekti. Kendi işini, kendi mesleğini, kendi ilk ata totem etnik soyunu (şimdiki anlayışa göre YARATILIŞINI ve yukarı yerli olmasını) üstün görüp, kibir edecekti.
Atası ile torunu arasında totem bağ meşruiyetlik bağı vardı. Pekiyi de bu yepyeni olan ittifakın yaratan gücüyle, insanlar arasında ne olacaktı? İttifak içinde totem bağ, Yaratan güçle; hani nerdeyse birden sırra kadem basmamıştılar.
Tek tanrı fikri, temsiller heyeti olan “ kurulun” tekil görünüşüyle; siz fark etseniz de, etmeseniz de; gözünüzün önünde duruşla, zihinlere belli belirsiz bir tekillik algısını yansımıştı. İttifakı sürecin devam eden en az üç bin yıllık süreci boyunca adım adım nicelenişleriyle MÖ. 2000’ lerden sonrasında tek tanrı tevhidli bir birlik olan MARDUK anlayışını ortaya çıkarıyordu. Mısır’da da ATON’du. İsrail’de de bu anlayış Tevrat’ın Rabbiydi. Rab tam tek tanrı olmayıp en az düzlemle ikiliğini koruyordu. Hem YEHOVA’ydı, hem ELOHİM’di. Birisi öç alan, saldıran; ille de İsrail diyendi. Diğeri acıyan merhametti.
İttifak edenlerin totemleri, temsilci kurulunun birlikte karar aldığı kabine toplantıların, bu tür birlik olma görüntülerinin insan bilincine yansımasıyla, dediğim dedikçi olan kimi totem temsilcilerin kurul içi tartışmaları da, kurulda ortak karar alınmasındaki görülen güçlükleri de yeni yapının içine yansıyan olumsuzluklardan birisiydi.
Kuruldaki çokluk ve çokluğun kararı, kurul inisiyatifinin bir kişi kararı gibi olmasını da insanın kafasında yansıtıyordu. Ve kurul uzlaşmazlığı yerine, eski totemi dönemde olduğu gibi bir tek totem kişinin karar vermesinin bağıntı ve sonucunu akıl etmeye vardılar. Kurul sık sık seçici kurul olup dağılıyordu.
Tek mantıklı yapı içinde gelen insan mantığı, çoklu mantığın tartışmasını kaldırır denli değildi. Yani tanrılar kurulu ilk sosyal birlikler totemi gibi tek ağızdan konuşmalıydı. Tek ağız kutsanmıştı. Tek ağız olan yaratan güçle, insan arasında; grup totemlerinden olan aracı totemler; iş görücüler olacaktı.
Sık toplanan kurul sırayla kurula baş olma başkanlık etme fikrini pekiştirmişti. Baş olanın yanında başın eli, ayakları, düşüncesi, fikri, ağzı oluşla (anthropomorphize) görev dağılımı yapan ilahlar (ilahi dinlerin put dedikleri) görevleniciler ortaya çıkacaktı. İttifaka baş olana, ittifak üyesi ulaşamayacaktı. Baş ile ittifak üyeleri arası boşluk alana, ilahlar yerleşmişti. Bu görevleniciler baş ile kullar arasında aracı olacaktılar. Aracılar kulları baş olana yaklaştıracaklardı. Ana örgütlenme böyle inşa oluyordu.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 11.8.2013 20:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!