Selahattin Yetgin - Bir Umuttur Yaşamak ...

Selahattin Yetgin
1613

ŞİİR


34

TAKİPÇİ

Saçları dağınık, yüzü asıktı gecenin. Yorgun dakikalar saatlere dolanmış, saniyeler kahkahalar atıyordu fırıldak gibi. Dönüyordu başı mevsimler gibi. Dönüyordu gözleri başka yüzyılları arar gibi. Dağınık yatağından kalktı, bitkindi, sendeledi, düzeltmeye çalıştı saçlarını. Köşedeki aynada saçlarını yeniden gözden geçirdi. Elleri ilişti köşedeki sürahiye. Bir bardak suyu doldurdu bardağa ağır ağır, içti bir dikişte.
Gece bitmişti ve gündüz sızıyordu perdelerden içeri. Fırtınalı bir gece geçirmiş, dingili kırılan bir saban gibi toprağı eşelenmişti. Durmaksızın çalan cep telefonuna onlarca çağrı, onlarca mesaj gelmişti. Ancak hiç birisine merak edip bakmamıştı. Bulutların altında bir başınaydı ve geceye sarılıp uyumaya çalışmıştı.
Dünkü gecenin yağmurundan, sellerinden sadece miller kalmıştı geriye. Utangaç bir geceydi sarılıp yattığı. Umutlarını, düşlerini, hayallerini bir çırpıda satıvermişti. Temiz çarşaflar serdi karyolasının üstüne. Başı dönüyordu ve hissettikleri anlatılamıyacak kadar büyüktü. Çantasını karıştırdı ve paketteki son sigarasını titrek elleriyle yaktı. Derin bir nefes çekince bedenine can gelir gibi oldu.
Saate ilişti gözü ansızın. Körükörüne bir şekilde dolanıp duruyordu saniyeler akrep ve yelkovanın çevresinde. İçini açarak bakmak geldi garip bir dürtüyle. Bütün parçalarını masanın üzerine yayıp incelemeyi düşündü. Sonra vazgeçti. Kalktı, gece boyunca damlayan musluktan bir bardak su daha doldurdu. Acıktığını hissedince dolabı karıştırdı. Yiyecek birşeyler aradı, ancak iştahını açacak birşeyler olmayınca kapattı buzdolabının kapağını.
Perdeyi araladı. Dışarıda insanlar çoğalmıştı. Hızlı hızlı yürüyorlardı. Kiminin koltuğunun altında birkaç gazete, kiminin elinde poşetler sallanıyordu. Hışımla çekti perdeyi, giyinip çıkmalıydı dışarıya. Çünkü içi daralıyordu. Acele acele üzerini giyindi, kapının ardındaki anahtarı yerinden çıkardı ve kapıyı dışarıdan kilitleyerek hızla indi merdivenleri.
Apartmandan dışarı adımını atınca rüzgâr yaladı saçlarını. Gözleri sulandı ve dudaklarının kuruduğunu hissetti. Nereye gideceğini, nerelere sığınacağını bilmiyordu. Telefonunu yokladı elleriyle. Evet, çıkmadan önce almıştı onu çantasına. Hem yürüyor, hem de gidebileceği bir yeri düşünüyordu. 'Sıcak birşeyler içmeliyim' diye düşündü. Bir pastahaneye daldı ve birkaç simitle bir fincan çay ısmarladı kendine.
Oradan ayrılırken sahile inmeyi düşündü. Hava esiyordu, ama dalgaları seyretmek güzel olur diye düşündü. Dik merdivenlerden teker teker indi. Burnuna balık kokusu gelmeye başlamıştı. Uzakta bir sandalda bir balıkçı ağlarını çekiyordu. Olduğu yerden seyretmeye başladı onu. Islak ağlardan ne çıkacak acaba? diye geçirdi içinden. Uzaktan fazla seçemiyordu, ancak birkaç balık olduğu kesindi. Öylece duruyordu ve gelip geçen insanlar ona bakıyorlardı. Uygun bir yer aradı ve limanın sağ tarafındaki kayalara doğru yürüdü.

Tamamını Oku