Bir Tutam Tuz! ... (Düz Yazı)

Naime Erlaçin
955

ŞİİR


43

TAKİPÇİ

Bir Tutam Tuz! ... (Düz Yazı)

“Dil bir özgürlük aracıdır” diyerek girelim söze. Oysa aynı dil, hakim gücün sesi de olabilir pekala. Bir bakıma değişimin alt yapısını hazırlarken, diğer taraftan statüko’ya hizmet vermek suretiyle değişimi pekala engelleyebilir.

O halde “dil”den sanatsal anlamda nasıl yararlanmalı?

Dil, düşünceyi yaratırken aynı zamanda onu etkileyip yönlendirir. Bir başka deyişle fikrin oluştuktan sonra, “dil”e geri dönerek onun zincirlerini çözmek ve otoriteye başkaldırmasını temin etmek gibi bir görevi olduğunu varsayıyorum. İşte ancak o zaman, “değişim-etkileşim-yeniden değişim” sürecinde etkin bir rol oynayacağını farz ediyorum. ”Dil” derken yalnızca konuşma ve yazma dilini kast etmiyorum tabii ki. Müzik, resim, heykel, tiyatro, sinema, mimari; hatta giderek medya ve teknoloji de dahil olmak üzere tüm görsel, işitsel ve yazınsal uğraşı alanları ve genelde sanatın bütün dallarının dilden yaratıcı ve yenileyici bir araç olarak faydalanmasından söz ediyorum. Eğitim alanındaki kullanımı ise şimdilik konumuz dışında. Zira orada resmi ve sistemin müesseseleriyle birlikte ortaya koyduğu tercihleri devreye giriyor. Ben burada özel-özerk kurum ve kişilerin sorumluluk anlayışını; dilin özgürleşmesini ve aynı zamanda özgürleşme sürecine olan katkısını sorguluyor ve vurgulamaya çalışıyorum. Bilincin gelişmesine koşut olarak ulaşılan bir durumdur bu. Kısaca demem şu ki, sorumluluk en başta BİLİNÇ geliştirmeyi kapsıyor.

Tek başına dil fazla bir anlam taşımaz. Bilinçle birlikte belirli bir amaca yönlendirildiğinde ise “çok şey” olabilir. Elle tutulur ve işlevsel bir araca dönüşür. Statüko’ya karşı bir duruşa sahip dil üretmenin hiç de kolay olmadığını biliyorum. “Eski” yıkıldığında ve “yeni”ye geçiş döneminde genellikle bir kaos ortamı oluşur. Bunu engellemek ise yeni oluşumun ön hazırlığını ve planlamasını iyi yapmakla mümkündür ancak. Ana amaç, değişimin doğasında taşıdığı sancıyı asgariye indirgemek olmalıdır.

Tarih boyunca büyük değişimler bazen kaba kuvvete, bazen de iktisadi zenginliğe bağlı olarak doğmuşlardı. Gerçekten kalıcı olan atılımlar ise ancak belirli bir birikim ve donanım düzeyine ulaşıldıktan sonra sağlanabilmiştir. Bundan da önemlisi, bu tarz açılımlar kendi toplumlarına hizmet verirken yeterli birikime sahip olmayan toplumlarda ise yalnızca özenti ve örnek teşkil etmeleri itibariyle büyük patlamalara sebep olmuşlardır. “İç”ten gelen (intrinsic) doğal gelişim ile “tepeden inme”- adapte edilmiş; alıntı veya hazmedilmemiş değişim arasındaki fark da burada yatar.

Sanata dönelim tekrar. Sanatın temel amaçlarından birinin değiştirmek, düzeltmek, iyiye doğru yenilemek olduğunu düşünürsek eğer, sanatçı statüko’yu yıkma eyleminde başarısız oluyorsa, işte o zaman güçlü bir sanatsal tepki; yani isyan ve başkaldırı doğar. Sanatçı bazen sistemi sıfırlamak ve yeniden kurmak ister. Hatta zaman zaman anarşist bir profil bile çizebilir. Bir anlamda kaotik olan bu dönemin en hoş tarafı ise üretim açısından oldukça verimli olmasıdır. Taşların yerli yerine oturduğu gelişmiş toplumlarda sanatsal tembellik ve kısırlaşmadan söz edildiğini hepimiz duymuşuzdur. Yıkılacak duvarlar ve kırılacak çemberler yoksa eğer, sanat ve sanatçı işlevini büyük ölçüde yitirir. Veya “bilinçli bir birikim” yoksunluğu söz konusuysa, yıkımdan sonra yeniden yapmak imkansız hale gelir çünkü yeterli malzeme mevcut değildir.

Özellikle günümüzde teknoloji ithal edebilirsiniz. Ve hatta “know-how” da. Ama sanatsal bağlamda köklü ve derin bir değişim sağlayacak beyin ve yetenek ithalinin oldukça zor ve imkanların kısıtlı olduğunu düşünürsek eğer, sonuçta sistemin tıkanıp kalması kaçınılmazdır. O halde yaratıcı insan faktörünü görmezden gelmemek lazım. Kullanacak; özümseyecek; yeniden yaratacak ve bu arada değişim sancılarını azaltacak kişi yine insanın kendisi değil midir? Yaratıcılığı ile değişime ivme kazandıracak olan, aralarında şairin de bulunduğu sanatçı kesiminin önemi yadsınamaz demek istiyorum! ...

“İlahi Komedya” ile Papalık monarşisine acı bir eleştiri getiren Dante için Engels şöyle diyordu: “Dante, hem ortaçağın son, hem de modern çağın ilk şairidir”. O’nu izleyen ve yeniden doğuşu simgeleyen Rönesans ise ortaçağ skolastik felsefesine karşı dirençli bir duruş ve başarılı bir başkaldırıydı.

Ancak bu iş SAĞLAM BİR ZEMİN ÜZERİNDE yapıldı. O devirde bir yandan batının taşınabilir serveti Roma’ya akarken, diğer yandan da doğunu bilgi birikiminden alabildiğine yararlanılıyordu. Sonuçta güçlü ve özgün bir sanat ortamı doğdu. Rönesans’ın çok önemli bir figürü olan Leonardo da Vinci’nin anatomi, hidrolik, kanatla uçuş, helikopter, asma köprü proje ve eskizlerine bunca yıl sonra bile hala kafa yorabiliyorsak eğer, o dönemin koşullarına ve bilgi birikimine dikkatle ve büyüteçle bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Bilimin temeli de dildir. Mısırlı’lar “pi” sayısını bilmemiş olsalardı, gökbiliminde bu denli gelişme olur muydu acaba? James Watt sayesinde buhar enerjisi (1765) hidrolik enerjinin yeni almamış olsaydı; dokuma makineleri icat edilmese ve büyük edebiyatçılar toplumsal sancıları, çocuk işçilerin madenlerdeki acılarını eserlerinde dile getirmemiş olsalardı, 18. YY’da Sanayi Devrimi’nin beşiği haline gelen sömürgeci Büyük İngiltere sonuçta sosyal bir devlet kurabilir miydi dersiniz?

Bir bakıma her şey insana – toplumsal irade görevlerini yerine getirmiyorsa dahi - insanın kendine yaptığı yatırımla birlikte yüklediği anlama gelip dayanıyor. Bu açıdan bakıldığında, şair de alışılagelmiş kalıpları kırmayı, kısır döngülerden kurtulmayı ve nihayet kendi içinden çıkmayı bir biçimde öğrenmelidir. Üstelik bunu insan ve hayata dair duygusunu, heyecanını, tutku ve hayallerini yitirmeksizin yapmak zorundadır. Taşıdığı sosyal ve sanatsal sorumluluğun bir gereği olarak…

Bakarsınız karınca kararınca, bireysel çabalarla çorbaya eklenen azıcık tuz yemeğin lezzetli olmasını sağlayabilir. Denemeden kim bilebilir ki! ...

Parmaklarınız arasında BİR TUTAM TUZ ve bilinciniz açık olsun dostlar…

Bazen aynaya yakından bakmak lazımdır diye düşünüyorum.

Ne de olsa, her düşün altında bir gerçek yatar! ...

(28 Nisan 2004)

(HAYAL Dergisi, Ekim 2005)

Naime Erlaçin
Kayıt Tarihi : 28.4.2004 11:58:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kâmuran Esen
    Kâmuran Esen

    Eğitici, öğretici, yol gösterici denemen için teşekkürler.......Bireysel de olsa, çaba göstermeye devam......Sevgiyle kal.

    Cevap Yaz
  • Musa Zından
    Musa Zından

    mesele antoloji koşullarında ancak bu kadar özetlenir ve bu kısa özette sanata ve insana dair (benimde katıldığım)süreçlerin , eh artık bizim ülkemizde niye başarılamadığına, bu kadar sekteye uğradığına ya da uğratıldığına ilişkin soruların yanıtlarını (aydın, entellektüel, sanatçı ve insan kim olursak olalım) hemen şimdi vermek zorundayız...düşüncelerinize katılıyor, destekliyorum...bu tür denemelerin çoğalması dileğiyle...

    musa zindan

    Cevap Yaz
  • Sevgi Şenlikci
    Sevgi Şenlikci

    Bu güzel, etkileyici ve bilinç kapsamında yazınız için teşekkürler hocam.
    Her bir paragrafı sindirerek okudum.
    Bilinci açık toplumlara...Sevgiler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Naime Erlaçin