Sen şarışın bir dilde en eski güveyi
Her sabah selamlarım gözlerinin ve gölgenin düştüğü yeri
Ve her akşam çıkmaz sokakların
Dargın pervazlarından toplanırım
Gün yanığı yalnızlıkları
Hep yolcusu varmış gibi beklemek
Ne acılı ihanettir istasyonlara
Ömrümün karşılığı olsun diyor
bir değeri, bir üstünlüğü olsun
Çılgın bir aşkın tarihi
yolculukların günlüğü olsun
ama kavgalarda geçsin ömür
Devamını Oku
bir değeri, bir üstünlüğü olsun
Çılgın bir aşkın tarihi
yolculukların günlüğü olsun
ama kavgalarda geçsin ömür
İMGELER…
Kısa yorumuma başlamadan önce, güne rehavet katacak yine güzel bir şiirle ikinci kez merhaba diyorum.
Halil Soyuer’le birlikte Keziban Arapcı.
Pek çok şairi tanıma veya hatırlama fırsatı bulmuş oluyoruz, antoloji sayesinde.
Yeniden minnettarlığımı sunuyorum.
Keziban Hanım’ın kim olduğuna şöyle biraz baktım ve oldukça fazla kitap okuyan bir şair olduğunu gördüm. Özellikle bu kitaplar içinden biri dikkatimi çekti. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “HUZUR” romanını okuyabilen bir kişi asla ve asla boş olamaz. Kültür seviyesini nerelerde olduğunu tahmin edebiliyorum.
Diğer yazarlara veya şairlere diyeceğim yok zaten.
*
Şiir gerçekten sanatkârane yazılmış.
Kurgulanışı ve üslubu bambaşka.
Aslında kusur aramak yerine zevkle okumak, haz almak var.
Fazlasıyla aldım.
İki defa okudum.
Önce Keziban Hanımı kutluyorum.
Oğlu Hasan’a da Allah uzun ömürler versin. Bahtı açık olsun.
*
Şimdi gelelim yorumumun başlığına.
Bazı arkadaşlar illa da “imge” “simge” “sembol” ne bileyim başka ne deniyorsa bu anlatım şekline…
İmage; imaj:
1- Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya; duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj.
2. Özellikle şiirde söylenmek isteneni benzerlik ve anıştırmayla çarpıcı anlatma, imaj.
3. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj
Şiirleri de bu anlam doğrultusunda imgeleyip simgeliyoruz, onlara güzel imajlar katıyoruz, bazen de görünmeyen –metafizik- anlamlar, anlatımlar katıyoruz.
İmaj, imge bunun için var her halde.
İlk dize:
“Sen şarışın bir dilde en eski güveyi”
Ne demek, sarışın bir dilde en eski güveyi?
Böyle bir anlatımda kelimelere dokunuyoruz, kelimeleri çözümlüyoruz.
Adam sarışınmış herhalde. Evliymiş de üstelik. Eşi olabilir. Aşkı da olabilir. Çok beğendiği, hayran olduğu, örnek aldığı biri de olabilir.
Güveyi erkeği ifade ettiğine göre. Adam demek ve öyle düşünmek zorundayız.
Eee! Devamı?
Bir hayranlık ifadesi işte. Hayranlığın içini sizler doldurun… Her şeyi koyabilirsiniz “hayranlık” kefesine. Her türlü sıkleti çeker, bu ifade…
Gölge düşer, güneş olduğu müddetçe.
Ya hava bulutluysa?
Biraz şiirin muhtevasında “bulutluluk hali” var. Ama yine de sabahları gölgesini yerde görüyor şaire.
Amenna.
Lakin gözünü nereye düşürmüşler?
“Gözü düşmek: beğenmek” “Göz koymak: sahiplenme arzusunda olmak”
Çok şükür, Türkçemiz deyimler zengini. O kadar çok deyim var ki gözle ilgili…
Neyse, gözü gölge gibi yere mi düşmüş?
Yok efendim. Bu bir hayal. Tasarım, algılama. Anıştırma…
“Anıştırma” ne ki?
Yukarıda imgenin anlamını öyle vermişler.
Bazı kelimelerin anlamlarını öğrenmeye yaşımız uygun düşmüyor galiba. Eskileri iyi kötü biliyoruz da…
Gözleri de düşürürüz efendim, tıpkı düşen gölgemiz gibi. Ne fark eder sanki?
Varsın “bakışlarımız” baktığımız yerde nakşedilmiş olsun. Rüzgâra, toza dönüşse bile. Evlerin önü süpürülse bile.
Önemli olan, oraya işlediğimiz, nakşettiğimiz bakışlarımızın varlığıdır.
Kapı önünde hatırlanan bakışlar…
Unutulamayan anlamlı, sımsıcak, aşk, arzu, dilek…
İnsan, insancıl bakışlar…
İşte bir imgenin gücü daha.
Peki,
Türkçemizde böyle bir şey var mı?
Kullanıldıkça, işlendikçe oluyor.
Madde ile mânâ, gerçek ile hayal, somut ile soyut hep birbirinin içine geçiyor. Sanki birbirlerine tutunarak, birbirleriyle harmanlanarak yepyeni anlatımların dili oluveriyorlar.
Eskiden bu derece iç içe geçmiş imgelemeleri pek hoş göremiyordum. Şimdi görüyorum ki, Türkçemiz farklı bir anlayışla, bakışla kendi yolunda, mecrasında akıp gidiyor.
Konu başlığıyla ilgili bu kadarı şimdilik yeter sanırım.
*
Adı eleştiri olacaksa kısaca dikkatimi çeken bir durumu söylemek istiyorum.
İlk bölümde bazı dizler tek başına kalmış gibi duruyor. Tamamlanmamış veya söylenmemiş; eksik, yarım bırakılmış; hatırlanmış da vazgeçilmiş, söylemekten imtina edinilmiş gibi geldi bana.
Kusur mu?
Işıl ışıl parlayan bir pırlantanın parıltısını gölgeleyen, değiştiren, ne olduğu anlaşılamayan nesneler havasında kalıyor biraz.
Tebrik ve takdirlerim Keziban Hanımefendiye ve Seçici Kurul’a.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
Hikmet Çiftçi
30 Mart 2013
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Ana temanın dışına çıkmadan, duygu akışını sesinden eksiltmeden, zenginleşmenin yolunu bulmuş bir şiir.
Bizi sızlatması meltem dişiyle, imgelerini dağılmadan tutarlılıkla yakalayabileceğimiz bir İstanbul finaline götürmesi ayrı bir güzellik.
Bu söyleyişi uslandırmadan kendimizde, başka temalı şiirlerini de okuyabileceğimiz gayet emeği ince bir kalem..
saygılar
..
Harika dizeler kutlarım
önce ve sonra..
takılıp kalır zaman
hüzün sadece adres değiştirir...
kutlarım...
'adresine teslim edilmemiş mektuptur her şiir...
hüznün peşreviyle
sürme çeker gönle küçük yaratıklar /
yarasına bant arar kalbinde biri /
nasıl yalınayak geçilmiş olursa olsun
ayrılık ateşinden /
biliriz annem!
sonuncu faslındayız ezilerek büyüklenmenin /
suçüstü halinde bile /
ölüme dans eder ecinniler /
bir mektubun satırlarına geceyi uğurlarım ben.../...'
(N.Erlaçn - 'Ecinniler' şiirinden...)
Keziban Arpacı'nın şiir dilini çok severiyorum. Onu kutlamaktan ve bu sayfada kendi dizelerimle ağırlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Var olsun böyle şairler...
keske icinde bir tane dize olsa
bir dize ile gelse.. yine yeterdi..
sair dize gelmez.. sair dize getirir..
bu vesile ilede..
icinde bir tane bile.. dize olmadan..
siir olabilen..
bu enfes kere enfes.. calismaya..
her hangi bir toplu mesaj yagmuru tutulmaksizin..
herha.ngi bir.. vefa borcu odemeksizin..
samimi icten yorumlari ile.. hak ettigi destegi esirgemedik..
yorumculara.. sukran duygularim sunarim.. iyikine varsiniz..
kalem daim olsun..
Kimsenin bilmediği bir dilde uzuyor saçlarım...
şairin kendine has bir deyişi var bu enfes dizelerde...
BAŞIM DÖNÜYOR İKİMİZDEN
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
Ön dişleriyle belli belirsiz
Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
Evet mi hayır mı pek anlamadan.
Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
Bir tayın dişinde ince taflan
Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
Edip CANSEVER
oldukça şairane....
renklerini ektim toprağa...
duaların kifayetsizliğiyle..
gözlerde bir ırmağın ağıtı
ıssız sessiz ve nefessiz..
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta