Bir Tebessümünde Bin serçe sulanır Çocuğun

Mahmut Nazik
3919

ŞİİR


55

TAKİPÇİ

Bir Tebessümünde Bin serçe sulanır Çocuğun

de hadi bakalım
pamuk ellerin
kokusuz, gösterişli dallas güllerinin şairi
Aç gözlülüğün terimiyle tabiriyle
“Dostlar omuzunda giderse salım
Atıver cemberi salın üstüne” de bakalım
Anamalcılığın, diliyle, düzeyiyle
“çocuklar gözümde bir salkım üzüm" diyebil hele
söz değirmeninde eğreti şiirlerini öğütün lümpenliğin
ak kağıda aşk diye şehvetin salyalarını kusun
hiç anlamadık o şiir diye ıkındığın şeyi
biliyor musun

Mahmut Nazik… 01 08 2013 Mersin

BİR TEBESSÜMÜNDE BİN SERÇE SULANIR ÇOCUĞUN

nasıl çizilir sözcüklerle siyah beyaz bir resim...
bir gülüşünde bin kare var çocuğun
bakışı dert olur da menekşeye
tebessümünde serçe sulanır
cemre düşer yedi iklim dört köşeye

gözüne gübür gitse hançer sokulur anne yüreğine
hüznünden ay tutulur
melekler utanır göz yaşından

Anamdan duydumdu:
Bilir misin
Bir çocuk ölse
Göz yaşını toplarmış melekler yerlerden
Anası ağlarken

de hadi bakalım pamuk ellerin
bakımlı kokusuz güllerin şairi
“çocuklar gözümde bir salkım üzüm" de bakalım
Aç gözlülüğün anamalcılığın terimiyle tabiriyle
söz değirmeninde eğreti şiirlerini öğütün lümpenliğin
aşk diye şehvetin salyalarını akıtın

bak bir hikaye anlatayım sana
sabırsızsın bilirim
kısa keseceğim korkma
on üçünde gelin olmuş Fatma Hanım Teyze

gel gör ki
yazgısı yuvadan düşmüş yavru kuş çığlığı
ceyizi çıkmamış gün ışığına
bir tek resmi var kayıtlı
elleri göğsünde secdeye durmuş gibi nikah resminde
hecin devesi gibi üstüne çökmüş yoksulluğun ağırlığı

gülüşü papatya tarlası
dalbasma fistanı Gülbahar yaylası
kaç pınar ağlardı yüreğinde kim bilir
düşünde kaç oba yaylardı
yaşamın can suyu damlarken yanaklarından
kim bilir kaç keklik suya inerdi
kaç bülbül susardı sesine

yani Fatma taze
Fatma Teyze olmadan
harmanda kaç dirgen yemiş saymadım
gelin kakülü değil
kısmeti kesilmiş o malüm
o melun gecede

bir yaralı kekliktir Fatma
dört yol ağzında tesadüfen bitmiş bir kiraz
kimi sofrasında şıra etmiş ezerek
kimi sazına mızrap etmiş derisini yüzerek
kendinden duymadım ama
dedikoduları ateş bastı yarama

eşkiyalar çökmüş üstüne göç yolunda
itler oynaşmış gök ekinliğinde

Fatma’nın narinliği, haydut örselemiş gelincik
kırmızılığı ezilmiş,
mora kesmiş memeleri eline hoyratın

işte o gün bugündür
Bir daha çiçek açmamış Fatma’nın gönlünde
Gölüne turnalar inmemiş hiç bir bahar
işte o gün bugündür
Fatma’nın her mevsimine kar yağar

fırsat bu fırsat demiş
düşmüşken yere gül
kesmiş yolunu ellilik ihtiyar

basıp yarasına
yar etmiş kendine

gel gör ki
çivi değil çekesin
ağız, kese değil büzesin
söz, süt değil süzesin
aha bu kadar dünya alem de dil.
Çeşme başları gudul gudul

Hasan emminin yaşı elli
kan içinde kalır elleri
Fatma yirmi beşinde dört çocuklu dul

şimdi
tazeliğinin tadı damağında
damağı toprakta kurtlanır eşkıya başının

Sermayesi masumiyetidir çiğdemin
Anlat anlatabilirsen kentli bir şiirin züppeliğiyle
De hadi şair
buna yağacak bir yağmur bul.

Be şair
sen dört yanını yabani itlerin çevirdiği
bir ceylan gördün mü hiç
sonrası
güzelliği suç
yoksulluk bela
çocuklarının hatırına yaşam daha da bir güç

sen dallarını hiç budamamışsın söğüdün
hangi şehirli şaşabilir "selvinin dalları boyundan uzun"
Sivas’ın soğuğu çetin…
ayazın dudakları üşümüş mürdüm eriği
sevdasını kırağı vurur yetimin
elleri buza kesmiş bir sabinin titremelerine
kar etmez öğüdün

kim bilir kaç kıtlıktan çıkarmış
mandanın yavrusunu sinek kapmasını

senin arızi aklın ermez
torun torbayla bir tastan çorba içmenin tadına
öküz torbadan nasıl düşer
siz kutsaya durun dizelerinizde işbirlikçiyi
şiriniz klavyenizdeki ıkınıtısı sefilliğinizin
düzenin kalemşörüne ödül
methiyeler düzün riyanın iki yüzüne
teslimiyete makaleler dizin

boşuna uğraşma şair
ardıç ardıçtır çoban ateşleri yaylanın
parfümle anlatmazsın nergisin kokusunu
sanma ki erez tutmuş yüreğini
pahılalı ekmek yemiş ondan dumanlı dağların başı

bizim buralarda biçer döver işlemez
santim santim çakırdikenlerinin elinden alınır bir avuç buğday
it pıtrakları kadife şalvarlı gelinlerin paçasında hal hal.

kekeleme şair
fig topalı dörtlüklerin.
ölçer aşkın ateşinin altını
çiğ kalmasın şiir

boşuna uğraşma şair
kenger dikeninin acısı acıtmaz gülce
dizelerin muhabbet kuşuna aşk kaçağı
eziyettir aşk dedirtmek bülbülce
söz değirmeninde eğreti şiirlerini öğütün lümpenliğin

bizim türkülerde
nehirin hasreti akmaktır denize
rüzgar esmeyi bilir
salınmakla yorulmaz ki dalları çınarın
ömür törpüsü söz serpilir gecelere
kalleşlere kaypaklara saç ekmeği denir
bir pınar bir gecede bin türkü söyler
hepsi yıldızlara yarpuzlara dair

de hadi bakalım
pamuk ellerin
kokusuz, gösterişli dallas güllerinin şairi
Aç gözlülüğün terimiyle tabiriyle
“Dostlar omuzunda giderse salım
Atıver cemberi salın üstüne” de bakalım
Anamalcılığın, diliyle, düzeyiyle
“çocuklar gözümde bir salkım üzüm" diyebil hele
söz değirmeninde eğreti şiirlerini öğütün lümpenliğin
ak kağıda aşk diye şehvetin salyalarını kusun
hiç anlamadık o şiir diye ıkındığın şeyi
biliyor musun

Mahmut Nazik… 01 08 2013 Mersin

Erez, pahıla: ekinin içinde biten buğdayla karışık öğütüldüğünde uyuşturucu, bezdirici etki gösteren yabani ot (Bozyazı -dereköy)

Fig topalı: hayvan yemi olarak kullanılan bir bitkiyi yiyince insanları topal eder miş, bu insanlar fik topalı denirmiş.

Osmanlı zamanında köylülerden kimi gençler askere gitmemek için fig yiyerek topal olurlarmış…

Mahmut Nazik
Kayıt Tarihi : 16.9.2013 15:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mahmut Nazik