Yine sensiz bir Pazar günü, yine bir Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe veya Cumartesi günü. Günün hangi gün olduğu fark etmiyor. Ama en sevmediğim günün Pazar günü olduğunu biliyorsun. Hiҫ sevmediğim bir gündür Pazar. Hele sen gittin gideli, bu güne daha fazla kafayı takarak iҫimde kopan fırtınaları dindiremiyorum!
Frankfurt’dayım yeniden, serin bir akşamüstü. Yağmur yağdı bu günlerde ve ortalık biraz daha doğanın kendisine gelerek güzelleşmesine vesile oldu! Ceketsiz üşüyor insanlar! Oysa ben sensizlikten üşüyorum! Gri bulutlar gökyüzünden gitmişler, hava ҫok berrak ve gökyüzü o kadar güzelbir mavilikle örtünmüş ki, bütün kadınlar bu gökyüzünü kıskanıyorlar adete! Gökyüzünde olan bulutlar ise beyazlaşmış saҫlarımız gibi! Arada bir göze ilişen güneş benim gibi solukyüzlübir güneş. İşte o an beni herhangi bir şey iҫin ҫağıran sesini duyuyorum. Hasan Hüseyin ҫabuk gel, ya da bahҫedeysek, bunları niye yapmadın, ya da bu ağaҫları ҫok budamışsın ve ya gel haydi bisikletlere atlayıp mevsimine göre; kiraz, domates, ҫilek, yeşillik, ҫiҫek, salatalık, yumurta gibi şeyleri almak iҫin en yakın ҫiftliklere doğru ver elini diyere yollara düşelim diyorsun! Beraber seyrediyoruz gökyüzünü, bulutları, güneşi, uҫan kuşları, akan ırmakları veya bir bahҫeden satin aldığımız taze kirazları yeyişimizi! Beraber seyrediyoruz bir kartalın süzülüşünü heyecanla ya da bir kızılbacağın Hollandanın sulaklı ҫayırlarında yiyecek arayışını!
Bir Tanem, ama artık ben bunları ıskalıyorum, kaҫırıyorum, ilgilenmiyorum. Beraber, ama kısa yaşadığımız beraberliğimiz onca yıl bizi heyecanlandıran, yaşama sevinci veren ne varsa hiҫ birini yaşayamıyorum! Bunları seninle paylaşmaya öyle alışmışım ki, yanlız olunca ve yalnız kalınca bunlar, bu düşünceler bana heyecan değil, tedavisiz acı veriyor. Sen gideli tam onbir ay oldu. Bu nasıl bir acı olduğunu henüz bilmiyorum, alışmış da değilim. Yaşadığım tek şey hüzünlü acılar serisi … yaşam şeker değilmiş senden sonra öğrendiğim tek olgu bu oldu! Bir insan, nasıl birdenbire fiziki olarak alıp başın gidebilir. Oysa burada her şey oldukları gibi yerinde duruyor. Belki bu arada bir kaҫ insan daha ışıklara gitti, politik gelişmeler her zaman birlikte konuştuğumuz gibi bir düzelme göstermedi. Faşizm ve sömürü emperyalizmin aymazlığı tam gaz gidiyor. Bu arada sadece bütün sekiz milyar insanı etkileyen önemli bir virüs ortaya ҫıkarak insanlığa öğrenemeyeceği bir ders verdi, ama bir kaҫ yıl sonra insanlar yine hiҫ bir şey olmamış gibi yine eski alışkanlıklarıyla yaşamaya başlayacaklar! Daha başka yenilikler her gün biraz daha Dünya genelinde artan ırkҫılık oluyor.
Bana ziyarete geldiğinde kalan eşyalarını özenle saklıyorum! Hatta bir tekini bulamadığın ҫorabını bile diğer eşyalarınla koruyorum, kalemin, bir ҫift terliğin, eski bir ayakkabın, bir kaҫ giyeceğin, ҫorapların, bardakların, sevdiğin fincan, sana aldığım onlarca hikaye kitabın, okumak iҫin sıraladığın romanlar, mesleki kitaplar, … vs. Bir sürü şey, eşya. Ben onlara bakarak ağlıyorum ve iҫimde inanılmayacak derinlikte bir boşluk hissediyorum. Sanki senin hayatını ҫalıp yaşayan bir hain gibi hissediyorum kendimi. Bazen de bunların bir trauma olduğunu, bir rüya olduğunu ve bu günlerin bir gün geҫeceğini, bir gün yeniden her şeyin eskisi gibi olacağına inanan düşlerle avunuyorum!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta