Akşamüstü oturdum yol kıyısına
Düşündüm
Ne kalacak bizden geriye
Balkan yaylasindan ve bozkırlardan
Kafdağlarına giden şu bulut
Sonsuz mevsimlerle esmerleşen
Şu toprak ve derin çınar ağacı
Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Devamını Oku
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bizden önce bütün varlıklar bütün canlılar vardı. Emeklerimiz vardı. Karşılığı verilmeyen.... Sİnirleri geren emekleri ve emeklerin içinde hatılaları vardı. Hala kafalarda soru işaretleri de var var olacaktır. sORULUR bizden geriye ne kalacaktır? Belkide kırık kırpık şiirler... Şiirlerde bir düzen olmalı Anlam ve kavram kuarlları bulunmalıdır diye düşünüyorum. Saygılarımla. Nazır Çiftçi Ankara 28.12.2010
DELİLİK
Değişik tarihî dönemlerde ve değişik kültürlerde farklı anlamlara gelen, genellikle çoğunluktan ayrı, tuhaf düşünce ve davranışları olan İnsanların hâli. Bugünkü değerlendirmelerin sunucunda bilim adamları, en eski çağlardan beri delilik olgusunun bilindiği ve onu iyileştirme yönünde çabalar olduğu kanaatİnde-dirler.
Peru'daki kazılardan elde edilen taş devrine ait oldukları öne sürülen delik kafataslannı antropologlar ve psikiyatri tarihçileri, ruh (mental) hastalığından muzdarip kişilere yapılmaya çalışılan ilk tedavinin eserleri olarak yorumluyorlar. Onlara göre tarih öncesi insanlar, sara'yı (epilepsi) ve şiddete yönelik davranışları klanın atalarına ait ruhların yaptığına inanmaktadırlar. Kafataslannı delme nedenleri de bu kötü ruhları kovmaktır. Yine bu bilim adamlanna göre tarih öncesi ilkel kültürlerdeki genel özellik, tabiat olayları gibi ruh hastalıklarının da kötü ruhlar tarafmdan yapıldıkları inancıdır (Demonoloji). Bu nedenle kafatası delme gibi şaman ve büyücünün iyileştirici işlevlerinin de kötü ruhları kovmak olduğu düşünülmektedir. Hatta bilim adamları şamanın bir nevrotik hasat olduğuna karar vermişlerdir.
Modern tarih anlayışının ilerlemeci çizgisi, antropoloji ve psikiyatri tarihinde varlığını korur. Tarih ilk insandan günümüze doğru ilerleyerek akar. Kısmî gerilemeler olsa bile tarih İçinde deliliğe bakışın demonolojiden psikoloji ve psikiyatriye nasıl evrildiği anlatılır,
Mısır, Uzakdoğu ve Yahudi kültürlerinde de demonolojik anlayış varlığım sürdürmüştür. Ancak kötü ruhlar, şeytan, tilki gibi değişik İsimler alırlarken, şaman ve büyücülerin rollerini din adamları üstlenmişler, dua ve dinî törenler özel önem kazanmıştır. Eski Ahid'de deliliğin ilahî bir ceza olarak görülmesi bu anlayışın tipik bir göstergesidir. Gre-ko-Romen kültürleri ise, bir yandan demono-lojiyi temsil ederlerken bir yandan da modern kültüre temel olabilecek atılımları yapmışlardır. Halk, deliliği Mania ve Lyssa gibi kötü tanrıcıların etkisiyle açıklamış ve deliler, kötü tanrıcıların kaçması için kapatılmış, zincire vurulmuşlardır. Bu yöntem, hastalığı hastalığa neden olan etkenle tedaviye çalışmanın (ho-meopati) ilk şeklidir. Öte yandan tapınaklarda ilk tıp eğitimi başlamıştır. Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat, bu dönemde yaşamış; deliliği demonoloji ve Tanrı'nın (God) gazabıyla değil, doğal nedenlerle açıklamaya kalkmış, ruhsal hastalıkları kendi tıp anlayışına göre sınıflamış, kalıtımın ve rüyaların önemine dikkat çekmiştir. Yine bu dönemde ilk kez Platon'un 'Kanunlarında delilere uygulanması gereken hükümlere yer verilmiştir. Platon, delilerin hukukî ve cezaî ehliyetlerinin olmadığını, ancak ailelerin onlara sahip çıkmaları gerektiğini söylemiş; fakat zaptedüeme-yen delilerin öldürülebileceğine hükmetmiştir.
Ortaçağ her alanda olduğu gibi tarihte bir geri adım, karanlık bir dönemdir. Eski çağların demonolojik anlayışı, Ortaçağda Özellikle Batı'da dinî taassubun delilere karşı umursamazlığı ve zalim uygulamaları biçimine bürünmüştür. Ortaçağ ayrıca bugün histeri salgını olduklarına karar verilen, tarantizm ve likan-tropi adlarıyla anılan kitle çılgınlıklarıyla bilinmektedir. İslamiyet ise her şeye rağmen, Ortaçağda delilik ve dîliliğe karşı tutumu ele alan hemen bütün incelemelerde genel çizginin dışında müstesna bir yere sahip olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Dinî esasların hayat tarzlarını belirlediği Ortaçağ İslam toplumlarında deliye karşı insancıl ve şefkatli tutumlar. Eski Yunan klasiklerinin Arapçaya çevrilmesi ve oradan Endülüs aracılığıyla Batı'ya geçişi, bilim öğrenimine özel önem verilmesi, delileri iyileştirmek İçin özel yerler (bimarhaneler) kurulması ve müzikle tedavi gibi yöntemler geliştirilmesi ve özellikle de İslamiyetin deliliği ilahi bir ceza olarak görmediği gibi, delileri sorumlu da tutmayışı önemle vurgulanan noktalardır.
Rönesans, en genel hatlarıyla bilimde ve tıpta dinin etkisinin azaldığı, laik düşüncenin ve modern bilimin yeşermeye başladığı dönem olarak bilinir. Bu dönemde delilere karşı uygulanan tutumlar ise çelişiktir. Büyücülük ve akılcılık yan yana gelişmekte, engizisyon her ikisine de karşı çıkmaktadır. Erasmus'un 'Deliliğe Methiye'si ve Cervantes'in 'Don Quixo-te'unda görüldüğü gibi, deli imajında onları kabullenme yönünde hiç değilse yazarlar, sanatçılar, hekimler arasında değişmeler olmuş; Vjves, Agrippa, Weycr, Leonardo da Vinci, Paracelsus gibi hümanistler delilerin korunmaları gerektiğini, deliliğin de bedensel bir hastalık olduğunu savunmuşlardır. Eski manastırlar akıl hastaneleri haline getirilmiştir. Fakat yine bu dönemde gelişen akılcılığın etkisiyle deliler toplumdan alabildiğine dışlanmışlar, para karşılığında halka panayırlarda, hastanelerde teşhir edilmişlerdir.
16. ve 17.yüzyıllar, modern bilimsel düşüncenin hakim olmaya başladığı, akademilerin
önemli sosyal kuruluşlar olarak ortaya çıktıkları dönemlerdir. Descartes'in aklı (sensori-um commune) beyindeki pineal beze dayan-dırmasıyla akıl hastalıklarının nedeninin beyindeki bir bozukluk olduğu kanısı giderek yaygınlaşmıştır. Linneaus'un botanikteki sınıflandırma yöntemi, genel tıpta olduğu gibi, akıl hastalıklarıyla ilgilenenlerin de bu hastalıkları sınıflandırmaya girişmelerine yol açmıştır. Papanın doktoru Za Chia, akıl hastalığına doktorun karar verebileceğini bildirerek Adlî Psikiyatri'nin temelini atmıştır. Günümüzü haber veren bu gelişmelere rağmen, Ortaçağdaki Tanrı'nın yerini adeta 'akıl ve mantık' almasıyla delilere uygulanan zalim yöntemler kat-merleşerek artmış, üstelik dönemin düşünürleri tarafından bu uygulamalar hararetle savunulmuştur. Aklı ve akıllıları korumak için deliler gemilerle boş adalara terkedilmiş, kafeslerde tutulmuşlardır.
18.yüzyılın sonlan ise gerek kurumlaşma, gerekse ruh hastalarına uygulanan tutumlar ve tedavi yöntemleri açısından günümüzün anlayışlarına çok benzeyen yaklaşım ve girişimlerin yapıldığı dönemdir. Fransa'da Pinel'in, İngiltere'de Tuke'un ve italya'da Chiarugi'nin delileri zincirlerinden kurtarma ve onlara 'moral tedavi' uygulama şeklindeki çabaları psikiyatri tarihinde devrim olarak anılırlar. Psikiyatri terimi de ilk kez bu dönemde Almanya'da kullanılmıştır.
19.yy'dan günümüze kadar olan dönem ise, ruh hastalıklarının ele alınmasında organik ve psikolojik yaklaşımların birbiri ardınca ileri sürüldükleri, bir çok yeni sınıflama ve tedavi yöntemlerinin geliştirildiği, genel hastanelere küçük, modern psikiyatri klinikleri kurmak, hastayı toplum İçinde tedavi etmek gibi insancıl ve hastayı topluma kazandırmaya yönelik çalışmaların yapıldığı, ruh sağlığına verilen önemin arttığı birdönem olmuştur, bu dönemin özelliklerinden en belirgin olanı, psikiyatrinin tıp, psikolojinin sosyal bilimler içinde bi-lim ve tedavi kurumlan olarak yerleşmeleri, ruh hastalığının sınırlarının gündelik hayat problemlerini de kapsayacak şekilde genişlemesidir.
Deliliğe bakışta izlenen bu kronolojik yaklaşımın, bugünün antropoloji ve psikiyatri tarihindeki hakim anlayışa göre yapıldığı unutulmamalıdır. Yine aynı çevrelerde bu bakışa karşı gelişen şiddetli bir muhalefet vardır. Bu muhalefetin önde gelen isimleri düşünür. Mic-hael Foucault, antropolog C.L.Strauss ve psikiyatr R.D.Laing'tir. Foucault ve Laing'e göre Rönesanstan beri deliliğe yaklaşımda izlenen çizgi, aslında bir ilerleme değil, gerilemedir. Çünkü Rönesans öncesi toplumlarının delilik anlayışıyla, modern toplumun ruh hastalığı anlayışı arasında taban tabana zıtlıklar, muhteva farklılıkları vardır. Rönesans öncesi toplumlarında delilik olgusu genel olarak kutsal dünyadan bir haber diye yorumlanırken, modern psikoloji ve psikiyatride ruh hastalığı aklın İktidarını temsil eden bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Ruh hastalarına uygulanan insancıl yöntemler İse ruhsal bîr zulümden ibarettir, üstelik bu zulme neredeyse bütün toplum maruz kalmaktadır. Strauss'a göre İse kül-türleryapısal olarak karşılaştırıldıklarında kültürler arasında bir ilerleme değil, benzerlik ve eşitlikler vardır. Tarih öncesi kültürlerdeki şamanın yerini, modern kültürde psikoterapist almıştır.
dini saplantı haline getirmenin sonuçlarının görülmesi açısından bence iyi..vah vah deyin geçin derim..
Sen moda mı zannettin, giydiğim kıyafeti?
Rabbim bana giy dedi, bu şerefli hilat'i!
Ekser kıyam etmezse, O, Allah(cc)ın emrine,
Pek yakında koparır, bil büyük kıyamet'i!
Sekizinci renk dahil bilinen ve bilinmeyen bütün renk ve zevk sahiplerine hayırlı çalışmalar.
yine başladı inanç polemiği söylencesi; zatı muhteremin birisi...tüketiyor mukkadesi nimeti..safında rahmani nüsa...geveletiyor hep aynı teraneyi..bir köşe kapmaca zihnin esaretinde...biri şiir okuyor, diğeri mukabele..hayreti ziyademle..seyrederken bu ziyafeti ..soruyorum şahin beye..bıkmadınmı?giyimekten aynı kıyafeti..saygılar ..saygılar.
Ölüm; yüreğimin adressiz kalan ilk günüydü, gidişindi…
Gülüşün; ölümü başka bahara erteleyen iksirdi,
Dudaklarında sevginin en güzel resmiydi…
Can veren tebessümünde öldürmüştüm tüm kadınları....
......
.................
Kulluk yapmak sadece Allah(cc)ile kulu arasında kalacak olsaydı, peygaberlere bütün tehlikelere(öldürülme riski dahil ki sadece yahudiler kırk küsur adet peygamberi şehit etmişlderdir)rağmen tebliğe başlarını çatlatırcasına tebliğ et ve hiç kimseden korkma, zira rabbin senin düşmanlarına karşı koruyacaktır mealinde ayetlerle emredilmezdi! Dinde bilenlerin bilmeyenlere tebliğde bulunmasına;EMR-İ BİLMA'RRUF VE NEHY-İ ANİLMÜNKER' denir ki bütün alimlere, ariflere bu farzdır! Bu görevi bazıları yaparsa umumun üzerinden veval düşer, yoksa herkes bundan mesul olur! Bu mevzuyla alakalı bir hadis-i kudsi ile mevzuyu noktalayalım;'SULH ZAMANINDA ALİMLERİNİZ CAHİLLERİNİZE, HAYIRLILARINIZ ŞERLİLERİNİZE HAKKI TEBLİĞ EDİP GÜNAHLARDAN SAKINDIRMAZLARSA, SİZLERİN ŞERLİLERİNİZİ HAYIRLILARINIZA MUSALLAT EDERİZ VE ONLARIN BU MUSİBETTEN KURTULMAK İÇİN ETTİKLERİ YALVAR YAKAR DUALARINI DA KABUL ETMEYİZ!'
Herkese hayırlı çalışmalar.
var oluşu sorgulamak derin düşünce sahiplerinin işidir.düzen ve varoluş arasındaki o ince çizgi; bizi yanılgılar limanına sürükler bazen. binlerce doğru ve yanlışın içinde ilerlerken bu garip tekne; aniden alabora oluverir. yada sükünlü bir meskünde içine çektiği son hayat soluğunun ufkunda saklanan giziyle kendini bırakıverir sonsuzluğa. ve karmaşık bu ışık tünelinin ucunda binlerce soru sorulur.her algı kendi köşesine çekilip süliyetini arar ..rahmetler ve saygılar. şaire ve şiire.
'AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN OLMADIĞI TAKDİRDE, FANİ DÜNYA DA BIRAKTIĞIN ESERLERE DE KIYMET VERME!'
'İnsan kabre girdiği zaman, bir müddet sonra böcekler vücudunu dünyada kalan varisleri de mallarını bölüşmeye başlarlar.İşte o zaman işin mahiyetini ve vehametini anlayan insan;EYVAH!' diye elini dizine vurmak ister. Ama orta da ne el kalmıştır ne de diz!'
Herkese hayırlı çalışmalar.
Ne kalır bizlerden geriye..?
Kesinlikle hiç bir şey...
Gerçekleri şiirleştirebilmiş güzel bir şair.
Saygılar
Fikret Şahin
Bu şiir ile ilgili 61 tane yorum bulunmakta