Nasıl olduğunu,
Nasıl geliştiğini anlamadan avuçlarına konduğunuz duygulardır, sevda.
Daha doğrusu sizi avuçlarına alan bir duygu yığınıdır sevda.
Bu duygu yığını karşısında en saf ve en temiz düşüncelerle örtünmeye çalışırsınız.
En güzel düşlerinizle yamamaya çalışırsınız aranızdaki uzak mesafeyi.
Kaybolmasını istemezsiniz, kayıp gitmesini ellerinizden.
Sımsıkı sarınırsınız.
O kadar ki kanamaya başlar yüreğiniz,
Siz kanamalarınızla imgeleştirirsiniz karşınızdakinin gülüşünü
Ve siz kanamalarınızla tüketirsiniz yokluğunda cehennem azabı veren zamanları…
İşte bende şimdi böyle bir zaman dilimindeyim…
Yalnızlıklarla örtülüdür insanoğlunun tabiatı.
O yalnızlıklar ki en çaresiz olduğu anlardır.
Gidermeye çalışır yalnızlıklarını sürekli belli uğraşlarla.
Kimi zaman oyunlarla,
Kimi zaman yapmacık gülümsemelerle,
Kimi zaman bir başkasının hayallerinde vb…
Aslında hep aynı yoldur denedikleri.
Gerçek yüzlerini göstermeye korkarlar çünkü her biri.
Gösterdikçe gerçek yüzlerini ne kadar zayıf
Ve aciz olduklarını fark edeceğini düşünürler sevdiklerinin.
Ki bu da sevdiklerini kaybetmeleridir gözlerinde.
Oysa ne aciz bir durum değil mi?
Yaşamda zaten sadece tek başımıza değil miyiz?
Hayatımız boyunca hep yalnızlığımızı paylaşacağımız bir insanı arayıp durmaz mıyız?
Onun gözlerinde, gülüşünde ve bedeninde kaybolmak değil midir? İstediğimiz.
O istek ki onu ilk gördüğümüzde yaşamımızın geri kalanın hep eksik
Ve yarım olduğunu tattırır.
Ondan önceki yaşanmışlıklar boş gelir
Ve şu an onunla yaşanabilecek hayaller yerini kuşanır.
O zaman neden korkarız ki.
Neden takarız maskemizi.
Bunun anlamsızlığını kavradığımız an
Ve sevdamızla buluştuğumuz an çıkarmalıyız maskeleri.
Çıplak ruhumuzla durmalıyız karşısında.
Haykırmalıyız tüm gerçekliğimizle,
Tanıtmalıyız kendimizi tüm gerçekleşmeyen düşlerimize inat.
Hayat bulmalı yalnızlığımız gülüşünde sevdamızın.
Zaman durağanlaşarak ilerlemeli benliğimizde.
Bunu yaptığımız da yalnızlığımıza bir tutam çare bulacağız
Ve yeniden kavramaya başlayacağız yaşamı…
İşte bende şimdi böyle bir zaman dilimindeyim…
Umutlar yaşamın her daim kıyısında beklemez mi bizi?
Her daim gerçekleşebilecek düşler kondurmaz mı yüreğimize?
Hep acabalarla kuşatmaz mı yıkımlarımızı?
Sevgimizin karşımızdakinin yüreğinde bir nebze bile olsa yer tutacağını,
Bir nebze bile olsa bizi anlayacağını düşünmekle geçmez mi zamanımız.
Her şeyi ardından bırakıp sevdamızın umutlarımıza yelken açacağını düşünmez miyiz? Viraneye dönen hayatlarımızda yeni gökkuşakları yaratacağını,
Sensizlik kavramını sonsuzluğa gömeceğini umut etmez miyiz?
Umut ettiğimizde ise zaman kargaşasında boğulmaz mıyız?
Düşlerin ne zaman gerçekleşeceğinin acısını hep hissederek yürekte…
İşte bende şimdi böyle bir zaman dilimindeyim.
Gerçekler vardır bir de hayatta.
O gerçekler ki tüm umutların karşısında dikilir.
Çatışır sürekli.
Melankoliğe gömer insanlığı.
Sensizlik, sessizlik, yalnızlık ve acı kavramını yükler benliklere.
Yaşamın boş ve anlamsız olduğunu tattırır.
Her düştüğünde bir daha kalkamayacağın hissini verir.
Aynaya her baktığında nefes alamadığın duygusuyla yıkımlarla kuşatır düşlerini.
Gökyüzünün geniş iklimlerinde boğulduğunu hisseder,
Okyanusların en dip noktasına gömülmeyi hayal edersin.
İşte bende şimdi böyle bir zaman dilimindeyim…
Bir de sevda var tabii.
Mitlerden beridir beklenen bir sevda.
Nerden ve nasıl hakimiyet kurduğunu algılayamadan elinde tuttuğun.
Tüm güzelliklerini tatmak isterken tüm dikenlerle kanattığın.
Her şeyiyle isterken hiçbir şeyiyle baş başa kaldığın.
Yaşamının amacı olan sevda.
Öyle ona dair nice hayaller kurarsın.
Kendi kendine kurgulamaya başlarsın sevdanı,
En anlamsız bahaneleri üreterek biraz daha vakit geçirmeye çalışırsın sevdanla.
Nice kelimeler yazarsın kalbine ulaşmadan sevdanın.
Nice destanlar yazarsın gördüğün ilk anda suskunlaşan dilinde.
Nice duyguları anlatmak istersin, anlatamazsın, saçmalarsın.
Herkesten her şeyden farklıdır bu sevda, bilirsin.
Hissedersin kalbinin kendinin bile cesaret edip giremediğin en ücra köşelerinde.
Geçmişten de şimdiden de farklıdır.
Bir gülüşüdür seni kendine mahkum eden.
Bilirsin olmazsa, konmazsa yüreğine bu sevda bir daha eskisi gibi olmayacak hiçbir şey. Kişiliğinin büyük bir bölümünü kaybedeceksin.
Kendinden, mitlerden, yaşamdan ve inançlardan yıkımlarla yıkanacaksın.
Bunu anlatmak istersin sevdana, anlatamazsın.
Her defasında yok oluşa sürükler seni boğarsın ruhunun derinliklerinde.
Ta ki bir sonra ki anda gülüşünü tadana kadar.
Yeniden alevlenmeye başlar.
Beceriksizliğinin bıraktığı hüzün ile
Gülümseyişin tattırdığı çaresizlik arasında boğulursun.
Çırpındıkça daha bir gömülürsün sevdana.
Bırakırsın artık kendini.
Anlık zaman dilimlerindeki sohbetlerle teselli ararsın
Ya da uzaktan kaçamak bakışlarla…
Sevdanın tadacağı mutluluklar ile avunursun
Ve umarsız bir biçimde sana geleceği günü bekleyerek tüketirsin cigaraları.
Kim bilir, belki o da tadar bir gün bu sevdayı ve dinlemek ister senden…
Gülüşünü bir ömür boyu esirgemez senden
Ve sana uzanman için uzatır yüreğinin dallarını
Uçurum kıyılarında dolanmakta iken.
Kim bilir belki sevdan da boğulur bir gün sevdayla…
İşte ben şu an böyle bir zaman dilimindeyim….
(21/11/2011 İstanbul)
Ömer Faruk OkçuoğluKayıt Tarihi : 22.11.2011 00:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!