İçimde bir buhran var. Nerden estiğini bilmediğim bir deli fırtına; yüreğimin her yanını o yandan bu yana savuruyor ve artık ben, kalbimin götürdüğü yere gitmiyorum.
Her yangın sönmüyor ama her ateş yakıyor. Bazen ellerini, bazen ise yüreğini yakıyor, kavuruyor. Bir damla olsun su bulamıyorsun narını hafifletecek ve hafif aralık pencereden bir kuşun ağlarkenki sesi geliyor. Hafifçe başını kaldırıp, farkına varmadan ayağa kalktığını anlıyorsun. Kuşun sesinin geldiği yere dikiyorsun gözlerini. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorsun. Çünkü İbrahim peygamberi sarmaya çalışan alevlerin narına bir kuşun su taşımaya çalıştığını hatırlıyor, bir kuşun sesinden medet umuyorsun.
Pencereyi kapatıp hafif dağılmış kanepenin üzerindeki yastığı hafifçe öteye itiyor, ayaklarını uzatıp başını tavana doğru çeviriyorsun. Hayatının en güzel filmi geliyor gözlerinin önüne. Annen senin için mutfakta en güzel yemeklerini yapıyor mesela. Baban gözlüklerini gözüne takmış, bir yandan haberleri izlerken bir yandan da altyazılarını okuyor. Kardeşlerinin hepsi başka bir âlemde. Onlar henüz realiteyi bilmiyor. Mahalle camisinin imamının billur gibi sesi, odadaki sessizliği bozuyor. Baban abdestini almış hazırda beklerken, kumandadan televizyonu kapatıp koşar adımlarla camiye doğru gidiyor. Annen sofrayı kurmanın derdindeyken bir yandan da iyi anne olmanın verdiği hazla; “çocuklar haydi namaza” diye sesleniyor.
Derken film; zili çalan kapının gürültüsüyle bitiyor. Sözüm ona apartman komşusu, evlerini daha rahat taşımaları için arabayı biraz ileriye çekmen gerektiğini söylüyor.
Daha önce bayramlaşmak için bile kapını çalmayan komşunun söylediğini yapıyor, anahtarı kaptığın gibi aşağıya iniyorsun. Mevsim son bahar olmuş, yaprakların dallarından birer birer döküldüğünü görüyorsun. Bu kaçıncı sonbahar ve bunlar dökülen kaçıncı yaprak? İstemeden de olsa içten bir “off” çekiyorsun. Karnın da acıkmış zaten, “şimdi kim uğraşacak yemekle canım” diye kendi kendine söyleniyorsun. Hazır bakkal da açıkken fırından yeni çıkmış iki sıcak simit alıp, çay demlemeden öyle kuru kuru yiyorsun.
Televizyonu açmak çok iyi bir fikir değil ama zaman geçirmek için bundan daha kolay bir yol olmadığı için kumandayı kaptığın gibi kendini kanepenin üzerine atıyorsun. Birinci kanal, ikinci kanal, üçüncü kanal derken zamanın sahiden de çabucak geçtiğini anlıyorsun. Zaman geçirmek için mi yaşıyorsun? Yoksa zamanı en kıymetli şeylerle doldurmak için mi?
Bu soruların yanıtını bulmak için başını tavana doğru çeviriyorsun. Hayatının en güzel filmini izlemek için gözlerini kapatıyorsun. Sen hayatının en güzel filmini ancak gözlerini kapatırsan izliyorsun. Ancak o zaman izliyorsun…
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta