Bir Sepet Karadut Şiiri - Güllü Koç

Güllü Koç
51

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Bir Sepet Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın oğulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bu şiirini yazmıştı mektubunun birinde. Yıllarca da karadut olarak anmıştı O’nu. Evinin bahçesindeki karadut ağacına baktıkça, hiç aklına gelmiş miydi yüreğine sevginin kıvılcımlarını düşüren ilk aşkı? Bunu belki kendi de bilmiyordu. Bildiği tek şey, işte o “karadutum” dediği kızın, yıllar sonra kocaman bir kadın olarak kasabasına geliyor olmasıydı. Ayrıldıklarında kızgındı, kırgındı. Daha ötesi ondan nefret bile etmişti. Nasıl yapardı böyle bir şeyi…
Beş yıl beklemişti sevdiği kızın okulunu bitirip dönmesini. Ailelerin uyuşmazlığı, çevrenin dedikodusu ne olduysa olmuş; bitmişti işte. Hiç çaba göstermediğini düşünmüştü.
Şimdi bunların ne önemi vardı ki? İkisi de evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı ama yine de düşünmekten kendini alamıyordu. Çok değişmiş miydi, O’da kendisini onun sevdiği kadar sevmiş miydi? Kafasının içi karmakarışık, yarın sabah onun için toplayacağı karadutları kendisine nasıl ulaştıracağını düşünerek uyumaya çalışıyordu.
Zehra, genç bir kızken ayrıldığı kasabaya yıllar sonra gelmenin heyecanını yaşıyordu. Aslında birkaç kez gelmişti ama Altan’la hiç karşılaşmamıştı. Doğrusu aklına bile gelmemişti. O’nla ilgili birtakım şeyler duymuştu, bu da kendisini ilgilendirmiyordu.
Şimdi bu gelişinde, ortak arkadaşlarının evinde kalacaktı ve Altan’ın da kendisinin gelişinden haberi olduğunu biliyordu. Kim bilir, belki bu sefer karşılaşabilirdi.
Asuman çocukluk arkadaşıydı Zehra’nın. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar oturup çocukluk günlerinden, şimdiki yaşamlarından uzun, uzun konuştular. Söz dönüp dolaşıp Altan’a gelmişti.
__Senin için bahçesinden karadut toplayıp getireceğini söyledi, dedi Asuman.
Zehra tokat yemiş gibi sarsıldı.
__Bana mı? Dedi, şaşkınlıkla.
__Evet, dedi Asuman. Unuttun mu sen O’nun “karadutuydun”.
Ne günlerdi… Nasılda sevmişlerdi birbirini. Duru genç kızlık hayallerini süsleyen, dünyayı sadece ondan ibaret sandığı adam, yıllar sonra Zehra için bir şeyler yapacaktı. O adam bu sabah, ağaca Zehra için çıkacak, topladığı her bir dut tanesinde Zehra’yı düşünecekti. O’na duyduğu özlemi, O’na duyduğu sevgiyi, on’suz geçen günlerin acısını bu iri karadut tanelerine enjekte edip sunacaktı.
Yüreğinde ince, derin bir sızı duydu, gözlerinden yaş boşalıverdi.
Asuman’a sadece”yatalım artık” diyebildi.
Sabah Asuman’ın mutfaktan gelen tıkırtılarıyla gözünü açtı. Birlikte kahvaltı hazırlarken kapının zili belli belirsiz çaldı. Asuman:
__Kapıya bakar mısın Zehra. Ellerim kirli, dedi.
Zehra kapıyı açtığında elindeki sepetle karşısında Altan’ı görünce, göz pınarlarının yandığını hissetti. Parmak uçlarıyla gözlerini silerken boğuk bir sesle “merhaba”dedi.
__Hoş geldin, nasılsın? Dedi Altan.
Zehra yaşadığı sarsıntının etkisiyle “nasıl görünüyorum”derken, gözlerini Altan’ın gözlerine dikip geçmişten bir iz arıyor, o gözleri hafızasına kazımak istiyordu. O’na tanıdık gelen bir tek o gözlerdi…
Altan’da heyecanlıydı.
¬__Sakın dedi, sakın yapma. Seni böyle görmek beni de üzer. Elindeki sepeti göstererek bunları senin için topladım.
Dudağının ucuna bir tebessüm konmuştu.
__Yaşadığın yerlerde böylesini bulamazsın. Dünyanın en güzel karadutu bizim buralarda yetişir.
Nazire mi yapıyordu gerçek mi söylüyordu, anlayamadı Zehra. Kapı ağzında fazlaca konuşmakta istemiyordu. Genç kız çekingenliğiyle teşekkür etti, sepeti aldı. Aklında o kadar çok şey vardı ki sormak istediği. Ama ne yeri ne de zamanıydı.
Kendine iyi bak, dedi Altan. El sıkışıp sokağa yöneldiğinde, Zehra mutfağa girmişti bile. Sepeti masaya bırakıp içindeki sevgi, nefret, özlem gibi bütün duyguları kusarcasına ağladı, ağladı, ağladı.
Asuman gizlice gözlerini silip sepetten doldurduğu bir tabak karadutu Zehra’nın önüne uzattı.
__Özel bir günün sabahında özel bir kahvaltı yap, dedi.
Zehra önüne uzatılan tabaktan bordoya çalan, kocaman karadutlardan birini ağzına attı.
Bir zamanlar, sevgiliyi elinde tutamayan Altan, yediği her dut tanesiyle yansılanım ışınları gibi Zehra’nın dudakları arasından süzülerek midesine iniyor, oradan damarlarına kadar sızıyordu.
Zehra yanaklarının alevler içinde yandığını fark etti. Sepetin üzerinden bir dut yaprağı aldı, okşadı. Küllenmiş bir aşkın vuslatı olarak peçete arasında, çantasına yerleştirdi.

Güllü Koç
Kayıt Tarihi : 29.8.2008 21:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Vuslatın öyküsü...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Navruz Kaplan
    Navruz Kaplan

    Maşalahın var koç bukadar sabırlı bir insana raslamadım borova sen de tanımak isterim ağzına sağlık bundan sonura yorumlar yapacağım ??

    Cevap Yaz
  • Ahmet Canbaba
    Ahmet Canbaba

    duygulu içten ve özverili dizeler

    Konu: 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Etkinliği ETKİNLİĞE DAVET EKİN SANAT DERGİSİ 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ ETKİNLİĞİ Yer :Mithatpaşa Cad. no: 10/10 sıhhiyeTarih : 8 Mart 2009 PazarSaat 15.30
    telf-05052893879-4341917

    Fotoğraf Sergisi:Hürdoğan AydoğduŞiddet Türleri :Gülistan Aydoğdu Yeni Yasalar ve Kadınlar Serbest söyleşi. ve şiirler çevrenizdeki dostlarınızla birlikte ekin sanat dergisi etkinliğine bekleriz.


    ANNEM- ANNELERİMİZ

    Karnında dokuz ay taşırken beni
    sen kanınla besleyerek can, veren annem.
    Bir ana kucağı özlemi duyup
    doğmuşum
    senin şefkatinle
    şefkatli ellerinde.
    İlk defa tenini okşayıp
    sütünden emmişim huzurla anam.
    Çocuğuna yanık bağrını açan
    can suyuna değer şefkatin annem.
    Uyutur bir ninniyle sesin
    ve usulca öpüşünde
    sıcacık nefesin
    uyutur.
    Hem fedakar, hem cefakar yürekte
    derin uykularını böldüğümden
    uykusuz gecelerin sebebi bendim.
    Anlatılmaz verdiğin emekler bize.
    Yıkaman,
    sıcacık sarıp, sarmalaman
    ve kundaklaman öpüp yüzümü.

    Kırıp dökmemize gülüp geçerdin.
    Bizi tehlikelerden kurtarman
    tutup ellerimizden kaldırıp.
    Yüreğin dayanmazdı düşmemize.
    Bir boynuma sarılışına hasretim
    ve birde yüzümde gezdirmene ellerini.

    Ben ilk gülmeyi senden öğrenmişim anne
    İlk emeklemeyi,
    ayakta durmayı.
    İlk anne, baba demeyi
    Ve ilk soru sormayı
    masallarınla büyürken.

    Bu günlere kolay gelmedik anne.
    Kuruyken yeşeren bir ağaç gibi
    seni görmek bile beslerdi beni.
    Gülüşün sabırdı, gülüşün keder
    her şeyde acılar sana düşerdi.
    Sözlerin teselli bütün dertlere.
    İlacımdı saçlarımı okşaman.
    Derdimizde sabrın tükenmez anne
    Senin ellerinin değdiği her şey
    odamızı doldururdu bir güneş gibi.

    Dertleşmeni özlüyorum anne.
    Birazda çekiştirmeni kim olursa.
    Gönlünü bir dinlendiremedin bizlerle.
    Bir yanın hep hasreti yaşadı,
    bir yanın yorgunluğunu hayatın.
    Resminde bir kınalı elini görsem
    ve görsem bir kınalı saçının telini
    cız eder yüreğim hasretinle bil.
    Neleri sığdırmadın derya gibi gönlüne
    Bayram sevincini yaşatırdın,
    öptüğümde elini

    Yollarıma bakıp geç kaldın diye
    sen çalardın zor günlerde kapımı.
    Neyin varsa paylaşırdın benimle
    bize kuldun bize köleydin anne
    Hep omzunda ağır yüktük, ağır yük.
    Ardımızda yıkılmayan kaleydin.
    Yavrum diye kucaklayıp
    bağrına basardın, gurbetten gelsek.

    Işığın geliyor sönmüş yıldızlar gibi.
    Gözün açık, hasret gittin oğluna.
    Can damlalarıydı sözlerin, hayat veren.
    “Yavrum seni çok özledim,
    tütüyorsun burnumda” derdin.
    Bizim içinde sen öylesin anne
    her şey sen varsa bir anlam kazanır.
    Sensizlik düşmanımdır uğramasın yanıma

    Şiirlerim tedirgin, seni anlatamıyorum.
    Sen bir mihenk taşısın yaşamımın.
    Senin sevgin son durağı yüreğimin.
    Son istasyonu gönlüm, orada in.
    Sıcaklığın tenimde
    Sözlerin kulağımda kalsın.
    Resmin,
    avutmuyor beni annem.
    Tutamıyorum ellerini
    senin karşılıksız sevgin var ya
    onu tadamıyorum

    Ben sevgi sarhoşuydum sen varken.
    dokunulmazlığımın tadını yaşardım.
    Sen benim özgürlüğümün sınırıydın,
    sen benim günahlarımın ceza keseni.
    Sen benim sevaplarımdın anne,
    aydınlık penceremdin.
    Sen benim bereketimdin
    sen benim örfüm.
    Yaşamda en güzel şeyleri
    bana layık görendin,
    yedirendin,
    tadına bile bakmadığın ne varsa.

    Öğütlerin ayaklarımın altında yol
    öğütlerin gözümün önünde bir perde
    büyüklere saygı derdin,
    küçüklere sevgi
    Ben onun için sayar ve severim anne.
    Hep senin içinde çocuktum
    sen affedendin.
    Şimdi affedenim yok.
    Acımasız sensiz her şey
    Senin varlığın umuttu, umut.
    Sensizlik hüznümün kaynağı şimdi.
    Sensizlik bir uçurum.
    Sensizlik yalnızlık demek.
    Sensizlik sevgiye acıkmak demek,
    bilemedim affet anne.

    Şimdi mezar taşlarına
    pişmanlıklar okunuyor dua diye.
    Bir rüyaya mahkum oluyor sevenlerin.
    Rüyalar bile terk ediyor kimi zaman sevenlerini.
    Bir resme mahkum oluyor bu gözler.
    Bir misafir gibi sessiz
    göz göze geliyoruz her andığımda.
    Sensizliğe hazırlıksız yakalandım anne
    zaman hep hasret dokudu tezgahında.
    Hep gelişini düşündüm son gidişinin,
    umutlar boşa çıkıyor, boşa.

    Muson yağmurlarına benzerdi dua edişin.
    Bir çöl fırtınası gibiydi kızışın.
    Hem sıcaklığını tadardım
    hem acının özsuyunu.
    Sevgi çıkmazlarını yaşıyorum seni düşünürken.
    Zincirlerinden kopmuş bir halka gibi,
    hasretim boşlukta anne.
    Üstü kapalı bir gülüş dudaklarımda
    uykuya dalarken seni düşünüşüm.
    Bir girdap yaratıyorsun rüyalarımda.
    Yeniden keşfediyorum seni,
    uyanıp hayata merhaba derken.
    Pusuya yatmış bir canavar gibi
    dünya telaş esi.
    Her gün savaşla uyanır günaydınlar.
    Ahh!... annem, anneler, annelerimiz.
    Çocuklarınız şehit olurken,
    en çok üzülensiniz.
    Tüten ocağımızda hem kordunuz,
    hem de duman.
    Yavru çığlıkları gözyaşlarında
    Vatanını benden çok severdin bilirim.
    Onun için ölmeye yollarsın vatan uğruna.
    Onun için doğurmadın mı beni?
    Ama şimdi gel gör ki anne nice evlatlar
    Bile bile gidiyorlar
    dünya barışı diye ölüme.
    Sen mutlu olmalısın anne vatan için
    Hala o ölecek yürek var bende.
    Hala o ölecek yürek var bende.


    Ahmet Canbaba

    Cevap Yaz
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Dilinize saglık

    Cevap Yaz
  • İbrahim Çelikli
    İbrahim Çelikli

    parmaklarından, parmak uçlarından gerye süzülen karadut suyu
    gömleğinde yer yer morluklar
    avurdu çökük
    varsa
    sigara içmiyordu Altan,
    farkedince kucaklanan
    koşup gelen oğlan
    karadutum, gözükaram Asuman

    Cevap Yaz
  • Ölüler Konuşmaz
    Ölüler Konuşmaz

    tebrikler güzel dizlerdi yüregine kalemine saglık saygıalrımla yıldırım şimşek

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (28)

Güllü Koç