Bir Şehrin Hikâyesi Şiiri - İbrahim Tezö ...

İbrahim Tezölmez
74

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Bir Şehrin Hikâyesi

Hatırlar mısın, eski zamanlar
Efsaneyle, masal ile
Hayal dolu leyâl ile
Doluydu bu şehr!
Hatırlar mısın?

Hatırlar mısın, bilmem
Hangi yüzyıl,
Hangi yıl,
Hangi aydı?
Büyü dolu,
Şiir dolu
Bir şehir vardı;
Hafızasını kaybetmemişti henüz,
İsmiyle müsemmaydı,
Daha Urfa’ydı…

Bir şehrin hikayesi
Sor ki niceydi,
Sur duvarlarının ardı
Binbir geceydi…
Dar ve gölgeli
Uzun sokaklarından
Geçerdik şehrin;
Kabaltılarından,
Cumbaların altından.
Enikli kapıları evlerin
Geniş avlulara açılır;
Çardaklara,
Eyvanlara,
Kuş takalarına,
Halil İbrahim Sofralarına,
Hikmet sofalarına çıkardı.
Ve uygarlık bir ırmaktı;
Sarnıçlarda süzülür,
Dehlizlerden gürül gürül
Akardı.

Bahçemizde ağaçlar
Zeytindi,
Zakkumdu,
Nardı.
Baharla damlarda
Papatyalar,
Şakşakolar
Açardı.

Ve kenarda
İşlemeli bir kuyu;
Üzerinde eski zaman çıkrığı,
Arada bir duyulan
Perinin hıçkırığı,
Derinden derine
Suyu akardı.

Hulhu geniş ve sabırlı
Derviş haliyle
Avlunun bir köşesinde
Bağdaş kurup
Otururdu yaşlı küp;
Perili kuyudan çektiğimiz
Suyu damıtıp,
Sunardı bakır taslarda
Yaz sıcağında.

Bahçemizde ağaçlar
Cevizdi,
İncirdi,
Nardı.

Evlerin boyutu iç’e geniş
Dış’a dardı;
İnsanların henüz asâsı,
Abâsı vardı…

Eyvanda bilgelik
Bağdaş kurardı;
Gelenler Rûmî’den,
Yunus’tan,
Nâbî’den
Haber sorardı;
İnsanlar yârândı, yârdı
İhvan, rindandı
Bir zamanlar bu şehr
Başka diyardı.

Tavuskuşları salınırdı
Havuzbaşında,
Cevizin altında dolaşansa
Ceylândı,
Safir çiçekler açardı
Gündüz sularda,
Küpeli havuzlarda yıkanan
Her akşam aydı;
Nohut oda, bakla sofa
Değil bu;
Köşktü, saraydı.

Gergef gergef
İşlenen taşlar,
Kuş takalarından
Kovulan kuşlar
Şimdi nerdeler? ...

Hac leyleklerle mi,
Kırlangıçlarla mı
Uçup gittiler? ...

Meydanları vardı
Eskiden bu şehrin;
Çeşmeleri,
Güvercinleri,
Asırlık çınarları,

Su seslerine karışan
Kuş sesleri.
Böyle beton yığını
Değildi buraları;
Böyle ruhsuz, böyle gri.
Beyaz atlılar meydanlardan
Çekildiğinden beri,
Köreldi sebilleri…

Şadırvanlardan
Süzülen sesler,
Semalarımızda seyreden kuşlar
Şimdi nerdeler?
Kırlangıçlarla mı,hacıleyleklerle mi uçup gittiler?

Yazdan yaza dama kurduğumuz
Tahtları hatırlar mısın?
Yıldızlar yağardı hani
Üstümüze geceden
Ve kaçakçılar geçerdi dörtnala,
Hoyrat sesleri karışırdı
Nal seslerine;
Ve ne çok kolçu-kaçakçı oynardık
Hatırlar mısın?

Samanyolu çarşıyolu,
Yıldızlar kafile kafile,
Gökyüzü çarşaf çarşaftı.
Ayışığı şarkılar hecelerdi inceden;
Engin hayallerle dalınan uyku,
Rengin rüyalarla uyandığımız sabahlar,
Hatırlardık rüyalarımızı hep
Hatırlar mısın?

Bilmem hangi asır, hangi yıl,
Hangi aydı?
Hülyasını kaybetmemişti şehir,
İsmiyle müsemmaydı,
Daha Urfa’ydı.

Hatırlar mısın, kış günlerini,
-Ki ne sıcaktı-
Kalorifer, televizyon
Henüz uzaktı.
Hani mangal başı,
Tandır kenarı,
Boşuna dememiş eslâf:
Kış lâlezârı…

Masallar anlatan
Aksakallı dedemdi;
Devler, şehzadeler
Bize hemdemdi,
Hatırlar mısın henüz
Kuş dili konuştuğumuz demdi.

Kadim kıssalar anlatırdı
Râviyân-ı ahbâr
Beydebâ’dan,
Sâdî’den.
Uygarlığın nabzı
Asırdan asra
Kesintisiz atardı.

Hatırlar mısın,
O eski demler,
Efsaneyle,
Masal ile,
Hayâl dolu
Leyâl ile
Doluydu bu şehr
Hatırlar mısın,
Hatırlar mısın? ...

İbrahim Tezölmez
Kayıt Tarihi : 12.11.2007 11:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Tezölmez