Bir Şehit Kızına Şiiri - Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu
97

ŞİİR


810

TAKİPÇİ

Bir Şehit Kızına

-Türküler Ve Alaz İçin-

Güzelim,sevdiğim,çocuğum,gülüm
Bir şehit kızısın sen.
Acılı, buruk bir türkü gibisin
Bu acımasız günlerin içinden

Tuhaf bir sıkıntıyla daralır şimdi
Küçücük,kuş kanadı yüreğin:
'Babam nerede,niye gelmiyor
Babama
..........
..........

Ataol Behramoğlu
Kayıt Tarihi : 30.11.2000 18:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Turgut Uzdu
    Turgut Uzdu

    İran'da Şah değişip Humeyni geldikten sonraydı. Ankara'da bir oteldeyim. İrandan kaçan Azerilerden. Biraz sohbet ettik. Sonunda İran'da ne değişti diye sordum. Yaşlı kadın etrafına baktı savak ajanı var mı diye. Sonra kulağıma eğildi. ' Evlat yiyen ağız değişti...' dedi. Şimdi Türkiyeye hangi rejim gelirse gelsin olacak yaşlı kadının söylediğinden farklı olmayacaktır. Birileri muhakkak Rusya'da olduğu gibi süt banyoları yapacaktır. Yani hikaye...

    Cevap Yaz
  • Turgut Uzdu
    Turgut Uzdu

    Şehitlik kelimesinin anlamına bakmak lazım. Her ölene şehit denmez. Kafasına esen şehit diyerek kendisini ve kendisi gibi inananları kandırır ancak.
    Ölen birine şehit diyebilmek için gerekli şartlar nelerdir bilmek lazım. Şehitlik mertebesi ayağa düşmemeli.

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra

    Sayın sayın bu işler hükümet yıkmakla olsaydı,şimdiye kadar çoktan olurdu.dikkatinizi çekerim,60 yılda,kaç defa seçimle,kaç defa darbeyle kaç defa yalan dolanla hükümetler yıktık ne değişti.? El insaf minel iman.

    Cevap Yaz
  • Fatma İlan
    Fatma İlan

    Hissedilerek yazılmış, akıcı/duygulu bir şiir.
    Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun :((

    Cevap Yaz
  • Nadir Sayin
    Nadir Sayin

    Şiir kendi içeriğinde őzűne sadık vurgusunu yapmış...mesajını vermiş.. Ne diyelim ..selamlar olsun..
    Gőrűnűyor ki..
    Bizde siyasetin őzűne (:toplumdaki sorunları çőzmede, barışı ve huzuru sağlamada, uzlaşmada, altarnatifler űretmede halktan alınan yetkiyle fonksiyonel gőrevli olması gerekirken) sadık etik vicdanlı siyatçi değil ..kendi kişisel dinsel, idiyolojik çıkar ve inancını her koşulda koruyan/kollayan ve topluma onları aşılamada kafatasçı ya da kafa yuyucu siyasetçiler yűzűnden nerdeyse, 60 seneyi ye geçkin, sorunlar içinde boğulup kaldık..

    Űstelik sansűrcű ve sinsi dinleyici/dinletici gizli ajan zihniyeti kendine tűrlű tűrlű bahaneler űreterek 'ben ‘demokratım, őzgűrlűkten yanayım' savsatasıyla ve őbűrű ise 'ben de evrensel hukuktan yanayım' zırvalamasıyla genel őzlerden uzak kendi kuralını ve ‘hukukunu’ yaratmada siyasetin őzűne ne kadar aykırlık varsa elinden geleni ardına koymuyor..

    Eline silahı alan, ya dağ benimdir diyor..ya da bu yurt benim.. eline ‘del’ i geçiren bu yazıdır.. bu değildir diyip basıyor ‘del’ine.. eline yetki alan gizli ..gizli dinlenmelerle hukuk-mukuk demeden kanıt topluyor/toplatıyor kendine.. Yani altında arabası olan ..açılın yoldan ben geliyorum..kaçın őnűmden diye kendi kuralını koyuyor...
    Kavramlarda paradoks ve yozlaşmaya gidişat devam ediyor yurdumuzda... Sanıyorum bizim őmrűműzde bunları irelemekle gideceğe benziyor... (hatırlatırım tűm yazdıklarım, yasasal, etiksel, elştirisel..sevap ve gűnahlarıyla kendime aittir)


    Al EŞŞEĞİ Vur KATIRA! !)
    AL EŞŞEĞİ VUR KATIRA

    Dinsel boyut mu yoksa vatan(milliyetçilik) PKK söylemleri mi?
    Al birini vur ötekine!

    Bir kere başta şunu vurgulayayım: Çağımızda ve günümüzde hiçbir silahlı savaşımla, dağa çıkmakla, adam, kadın, asker, insan katletmek ve öldürmekle, illegal, mafya cinsi ve sinsi olarak halkı yıldırmakla, kandırmakla, manipüle ve korkutup sadaka kültürüne boyun eğdirmekle ve benzerleriyle ne özgürlük ne de insan gibi yaşama hedefi ve amacına erişmek mümkün olmadığı gibi, bu aynı zamanda, insanın insancıl özüne de aykırıdır.

    İnsanın kendi özü-vicdanı, kültürüyle yaşam hakkına ve evrensel hukukuna saygı duymada bilinçli olmaya özen gösteren bir yurttaş olarak ne bir örgütü, ne de bir sempatizanı, ne de bir askeri yargılama hakkına haiz değilim; hâkim değilim, asker değilim, polis değilim, dağda değilim. Hiçbir insanın vurularak yığılması taraftarı değilim.

    Neyin taraftarıyım ve yerim ve duruşum ise; toplumda genelin birincil insan gereksinimlerin karşılanabileceği, barış isteyen, özgür, evrensel hukuksal yapıya yönelmiş ve sosyal bir toplum arzusu olan, bunun için insansal niteliğimle savaşım veriyorum; yani aynen bu yazıyla da olduğu gibi.

    Ama bir yurttaş olarak sokağımda ki pisi pası, postane, devlet dairesinde, hastanede saatlerce her gün çile çekmeme karşın; emniyet gücünden, TRT sine kadar, milletvekilinden, bürokrat-memuruna, belediye görevlisine kadar; askerin barınması, yemesi içmesine ve komutanın sağlığına kadar, vergimi 10 kalemden vermek zorunda bir insan olarak toplumun güvenliğini korumada, sorunların bitmesinde, adil saglik sistemi sağlama ve sunulmasında ve sair ve sair evet bir birey olarak sizi, onu beni değil, o vergi verdiklerimi onlarda sorumlu görüyorum..

    İşte bu yüzden de, insan gibi kendi yurdunda yaşama konusunda ki temel unsurlar açısından ‘ vatanseverlik’ derken İllüzyon içindeyiz. Ve yanlış bilinçlenmişlik ötesinde adeta beynimize yönlendirmede hükmü başkasının eline vermişiz..

    Aynı nasıl dincilikte yobaz kafa 1400’lü yıllarda kalmışsa, milliyetçilik ve vatanseverlik diyen kafada belki 100 sene öncesine takılmış kalmış. Ve buna ta Atatürk’ü alet edercesine.

    Atatürk o zaman şartlarında bağımsızlık savaşımı için *vatanseverlik* ve ümmetçilikten arınma için de *milliyetçilik* söylemini kullanmıştır. Ve bu söylemler o çağda olması zorunlu gerekliliktir. O zamanlar halkın okuma yazma oranı Osmanlının halkı ekstra cahil bırakan yönetimiyle yüzde 80’lere dayanmaktadır.
    O zaman şartlarında sen kalkıp, insanın bilimsel ve birincil gereksinimsel olan aş, iş, sağlık, sigorta, eğitim, güvenlik ve benzeri açısından, yığınları mobilize edemezsiniz. Bunlar için hadi vatanı kurtarmaya diye ayaklandıramaz ve özgüven veremezsiniz. Kurtuluş savaşına ayaklanmada o zamanlar, patates-soğan dağıtılsaydı, sobası olmayan evlere kömür (elektriği olmayan köye buzdolabı dağıtmaktan farklı olmayan) ve sana iş, TOKİ den bir daire… Denseydi adama gülerlerdi.

    Bir diğer anlatımla Atatürk şimdi yaşamış olsaydı, bu her şeyin karşısına ‘insan odağını’ bir yana koyup vatan/milliyetçilikle bağıranların herhalde kendine gel, mantığını kullan diye yüzüne iyi bir tokat patlatırdı.
    Neden? Onu da bazı verilerle anlatayım.

    Sadece bir kaç somut veriler:

    1. Dünya da yaşanır ülke olarak birinci Norveç.. Hollanda 16. sırada, Türkiye ise bazı Asya ülkelerinin ve Afrika ülkelerinin de arkasında yanılmıyorsan yüzden sonrası gelmektedir. Örnek Hollanda’ da Halk araştırmasında kendi yurdunda yaşamak isteyenlerin oranı 100 de 86 civarında. Ama böyle bir araştırma Türkiye de yapılsa buyurun çıkacak oranı siz tahmin edin. Ve yine bir araştırmaya göre dünya ölçeğinde hemen hemen en mutsuzum diyen oran Türkiye halkında en yükseklerde.

    2. Yabancı bir TV de yapılan (Türkiye’de villa/ev almaya teşvik içerikli) programda yıllık olarak sadece 20 ila 30 Euro vergisi olduğu beyan edilmiştir. Bu herhangi bir Avrupa ülkesinde en az 20 ila 30 katıdır. 20 ila 30 sene sonra (ki halen genelde ki Avrupa insanı Türkiye’deki ev alım satımı vs dâhil yaşamada tam güven sahibi değildir) şartların daha da el vermesi beraberinde evet resmen artık Türkiye vatanın sevilmesinde Avrupalı, İsrailli ve Araplar çoğunluğu oluşturmayacağını kim grandi edebilir? Bu bir Paranoya değil gerçekler bazında rakamlar ve yasalarıyla bu yapının oluşmasına açık olan gerçekçi bir var sayımdır. O zamanda bizim kuru laflı ve alt yapısız ‘vatancılar/milliyetçiler’ diyelim ki bir İsrailli ya da İngiliz, İranlıyla yok sen yok ben vatanımı daha çok seviyorum zırvalamalı yarışı devam ettirecek ortamlara sürekleşebileceğiz.. Söyler misiniz o zaman sizin vatan sevginizin kilosu ne kadar olacak?



    3. Bulunduğu genel konum bazında dünyada zengin ile fakir arasında en derin uçurum ise Türkiye, Amerika’dan sonra, başları çeken bir ülkedir ve sigortalı olmayan milyonlarca insan Türkiye vatan topraklarında yaşamaktadır.


    4. Milyarderler çoğalırken ve suni ekonomik büyüme varken işsizlik (Kırsal alanlar dâhil tam kayıt sistemi de güvenilir olamadığından) resmi rakamlara göre 1,5 milyonu geçkin, resmi olmayan rakamlara göre 5 milyon civarındadır. Türkiye, Avrupa’da resmi olmayan rakamlarla işsizlikte en başlarda koşmaktadır. Buna ek olarak dünya genelinde krizlerin en doruk noktaya çıktığı ülkelerde bankacısından/ticaretçisine/ patronuna kadar belki de tek bir intihar olayı yokken, krizin teğet geçtiği yalanını haykıran vatanımızda bu alanda intihar vakaları nerdeyse günlüktür.

    5. Trafik kazalarında ve çocuk ölümlerinde bu vatanımız yine dünya da başı çekenlerdendir.

    6. Hukukta, devlet dairlerinde, kamuda, bankada, PTT de, YÖK’te trafikte, demokraside ve pazarda-çarşıda… Kuralsızlığın kural olduğu bir yozlaşma gazete sütunlarında, TV aktüalitelerinde gün be gün Türkiye vatanı hudutlarında yabancı TV ortaklarımızla bizlere sunulmaktadır.

    7. Bireyin din ve dünya toplum ve insan edebi davranış kalitesini, onun zorunlu gereksinimini odak noktası ve kendi ayağı üzerinde nasıl duracağı nitelik ve becerilerini edinme eğitimi değil, din zorunlu, vatan/millet çoğunluklu ve ezbere dayanan; çağırıp-bağırmaya yönlendiren ya da tamamen itaat ettiren bir sistemden ibarettir.

    Ve daha nice veriler… Bilinir ki bir insanın karnı açsa, özgürmüş, demokrasi yokmuş, hukuk adaletli işlemiyormuş..af buyurunuz: “Satım anasına” der geçer gider… Nitekim de öyle bir vurdumduymazlık halkta almış çobanını başına yoluna devam…

    Vatan kuru lafla sevilmez... Vatan eğer 10 kalem vergisini halka insan gibi yaşam için dönüşüyorsa sevilir. Vatan o zaman ancak suni değil, candan ve özden sevilir ona bağlılık içselliktedir, bağırmada çağırma da orada burada haykırma da değil. Bu insanın doğasındadır. O zaman insan doğasında doğduğu toprağa ‘hainlik’ toplumun genelinde değil, bir-kaç bireysellikte, istisnasındadır.

    Her iktidar olanın, yerel yönetimler dâhil, önce kendini/çevresini, fazla değil 4 ya da 8 yılda, multi-milyarder vatanına ya da dine âşık söylem/aşılamalarla zengin sınıfı yaratmasıyla halkına vicdansızlık beraberinde bunlarınki tamamen suni bir sevgiden ibaredir. Kendini/çevresini milyarder edip, kendine oy vereni konserve, makarna yardımları ya da başını örtene 200 bin lik genel yasadan yoksun parayla kandırmalar umarım gün gelir o gerçek insan tabanından vatanını sevenler tarafından onların kemiğine sülalesine kadar hesapları sorulur.
    Evet o kendilerinde hesap sorulacaklar istediği dünyalık yaşamı (dinsel olarak da) yaşama ve mutlaka şahsi çıkarı olan, ama dini ama nüfuzu ama ağalığın/tarikat-cemaatçiliğin girdabına kendini kaptırmışlar değil midir?

    Özü itibariyle insan vatan için değil, din için değil… din gibi soyut ve vatan gibi somutluklar nihayetinde halk ve insanı için olmalıdır. Ne zaman ki bu vurgulanan illüzyondan kurtulursak işte o zaman 15 milyonu aşan emekliler olarak bir ses getirir ve hükümet yıkar, yeni hükümet kurarız.
    İşte alın size bariz bir örnek ortaya çıktı; 15 milyon emeklinin en az yüzde 95 i hayır ben vatanımı sevmiyorum demez ya da diyeni ben duymadım.
    Demezde, nasıl olur da bu karın doyurmayan,insan gibi yaşama olanak vermeyen bir gelire kendini mahkum eder…baş eğer..?
    Buyurun, alın size bir somut illüzyon ya da yanılsama, kandırılma, artık ne derseniz deyin. Ve bu neyle oluyor..Dua, din cemaatler, baş örtüsü/türban, İsrail’e bir dakika ile ya da vatan, millet, Sakarya…

    Vatan ve yaşadığımız topraklar, yöremiz, köyümüz hepimizin ve en az ben milliyetçiyim diyen kadar tabi ki vatanımızı seviyoruz. Ancak vatan sevgisinin samimiyeti yürekliliği ve kemiklerden geldiğinin göstergesi için önce irdelenen yanılsamadan kurtulmak ve temele/tabana insana yönelmek zorunludur.

    Ve Ancak ideolojini, dünya görüşünü, siyasetini üst boyut olan vatan, ırk, bayrak, din gibi söylemleri ikinci üçüncü kategoriye atabiliyorsan o zaman insan, halk, toplumun alt (temel) boyutlarda onlara sarılması için iş, özgürlük, aş, sağlık, eğitim, eşit yaşama, eşit olanaklara, kadın-erkek eşitliğine ve genel yaşam güvencesine alternatif, plan. proje üretebilirsin.

    Bunun başka türlü olanaklı olmadığı… Olamadığı… Al EŞŞEĞİ vur KATIRA misali asırlardan bu yana açıkça gözler önünde. En azından gerçek özgürlük diyorsan, sosyal demokratsan, solcuysan kır zincirini çağın adamı ol, toplumun, vatanın ve halkın seni bekliyor.


    Saygıyla,

    Nadir Sayin

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (37)

Ataol Behramoğlu