Bir şehir bazen çok eskitir insanı, yaşlandırır. Bazen hüzne boğar bir şehir, bazen ağlatır yağmurları. Çıkmaz olur her yol o şehirde, anlaşılmaz olur en açıkta bile. Bazen gözün hiçbir şeyi görmezken bazen göz gözü görmez siste. O duyguya kapıldığın an işte;
Gitmek gerekir o şehirden bir ötekine… yüreğinde götüreceğini bile bile gitmek gerekir bazen. Sırtında sadece sırt çantan değil taşıdığın, onlarca yük ve anı, elinde bir çocuğun gözyaşı… usulca ve derinden gitmek gerekir şehrin en ana caddesinden.
Bir yolcu otobüsü yada bir okul servisi ne fark eder ki bir gezide olabilir seni o şehre götüren…aradan on yıl geçmiş olsa ne fark eder. Son kez bindiğin otobüs otogardan giderken şimdi seni aynı otogara getirmiş ne fark eder. Biliyorum mutlaka bir şeyler fark eder içini titretir o şehrin sokakları, her caddesi her köşe başı aklına bir şeyler getirir. Belki tanıyamazsın el ele dolaştığın caddelerindeki hüznü anımsayamazsın belki çay içtiğin kafeyi, oturduğun parkı.
Eskimiştir her şey gibi duygularda hissettiremez sana o ilk anı…Eski şehir olmuştur artık o şehir. Sen içinde yaşarken eskileri beklide yep yeni bir şehirle karşılaşırsın kim bilir…kim bilir belki aklının ucundan bile geçmez bazı şeyler, zerre hatırlamazsın…sanmam sen kendi içinde içten içe yanarsın.
Eğer düşerse gözünden bir damla yaş o şehrin her hangi bir taşına, sen sil değmez bu göz yaşına.
Sen utanma kader utansın, o yansın. Doğru kişiyi bekler zaten hep insan, kader değilmiş denir, kader istememiş ki eğer kader istememişse zaten doğru kişi değildir. (7 güzel adam dizisinden)
Ve veda vakti gelmiştir o şehre…bir nisan akşamı ikindi vakti,belki aynı otogardan farklı bir yöne ama o şehri yine ve yeniden terk etmenin burukluğu içinde, ama arkanda biri olmadan bu sefer…önünde olan birine giderek terk edersin o şehri belki o şehirde deli gibi yaşamak isteyerek…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla