Üşüdün ilk rüzgarın başında estiğinde, ağlamaya başladın zor bir yoldan gelmiştin koydular seni tahta beşiğe...minnacık ellerinle tanıdın ilkin, deneyerek seçtin yaşama gayendeki sevdiklerini...çırılçıplak gelmiştin, ilk uyanışındı senin ve yine çırılçıplak dönecektin...ses çıkarmaya, başladın tanımaya korkularını ve sana ürperti veren çığlıkları...kendini tanıyordun ilkin sonra çevreni...üşüyordun kimi zaman da çok terliyordun...bedenine dokunuşlarıyla öğrendin mevsimlerin dilini...
Büyüyordun, ellerin tutmaya ayakların yürümeye başladı bir baktın ki koşmaya başlamışsın sokak sokak kendi içindeki dünyada...anlatamıyordun her keşfini, henüz öğrenilmemişti kelimelerin renkleri...kendince anlatıyordun aslında, ama aynı dili konuşmuyordun karşılaştıklarınla...biliyordun bir gün anlatacaktın o anlık mimiklerin yetiyordu derdini anlatmaya...
Yaşam ayaklarının altından geçmeye başladı, arkadaşın oldu yavaş yavaş...sokağı görüyor ama çıkamıyordun kimi zaman...çıkış iznin yaramazlığından askıya alınmıştı...sonra bayramları tanıdın tepsi üstündeki şekerlemeleri el öptüğünde eline sıkıştırılan kağıt oyuncak cisimleri...ilerde onun için çalışacağını bilmeden bakıyordun elindekine, bir yetişkin gülmeye başlıyordu şaşkın haline...anlayacaktın!
Alfabeyi koydular önüne, bir de kalem yerleştirdiler parmaklarına yaz dediler, aynısı dediler bir süre aynısını yazıp çizmeye başladın, sonra cümleler kuruldu...anlatmayı öğreniyordun, her yenilikte heyecan duyuyordun...sen coştukça daha çok yazıyor daha çok gülüyordun...ağlayacağını hiç hesap etmeden...rakamlar henüz kafanı istila etmemişti...berrak bir suydun kendi yolunda giden...
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum