Genç Şair Hülya Ekmekçi’nin ilk şiir kitabı ‘Uçurum Düşleri’ adını taşıyor. Kitap adı ile ilgi çekiyor önce. Çağrışımları olan bir başlık. Şiirin uçsuz bucaksız dünyasını çağrıştırıyor. Sonra kitabın kapak resmi, düzeni, rengi… Bir beğeni ürünü. Belli ki iyi tasarlanmış, uygulanmış. Kısacası ilginç bir kitapla karşı karşıyayız.
Şairin zengin bir iç dünyası var. Okurları uzak-yakın, düş-gerçek, soyut-somut ilişkileri ile çekiyor, kendi dünyasına götürüyor. O dünyada mutluluğumuzu ve mutsuzluğumuzu buluyoruz. Şair üzüntüleri sevince dönüştürmesini biliyor. Bu da şiirin gücünü gösteriyor. Bir de şu var: Düşlerini, gerçeklerini kendi iç dünyasından geçiren, süzen, damıtan şair şiirlerini de öyle sunuyor.
Bu arada şunu özellikle belirtmek gerekiyor: Şair, şiirlerine benziyor. Gerçekçi, doğal ve duyarlı. Her şair için bu iki özelliğin bir araya gelmesi güç. İlhan Berk söylemişti Behçet Necatigil için: Şiiri üstüne başına benziyor diye. Ekmekçi’nin şiiri ise yüreğine benziyor. Kitabın basım aşamasında izledim: Ne denli özenli ve sabırlıydı. Şiirlerini okuyunca buna karar verdim. Evet, şiire böylesine içten ve özverili yaklaşan bir insan şair olmaz mı? Üstelik iyi şair. Şair işini ciddiye alarak yola çıkmış. Geçmişi unutmadan geleceğe bakarak, bugünü önemseyerek… Sevgiyle emekle özenle…
Uçurum Düşleri bir ilk kitap olmanın eksik ve yanlışlarını taşımıyor. Şairin ileride pişmanlık duyabileceği türden bir durum da yok. Kitabın ilk şiiri bile anlamlı: “ Sonsuz Derinlik” İlk iki bölümünü okuyalım:
“ne düşmek içindir uçurumlar
ne de boşluğa bırakmak için bedenini
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum