/// BİR ŞAFAK VAKTİ /// -Öykü-
Üzerinde '' kara gözlün'' ismini görünce zarfı yırtarcasına açtı. Okumaya başladığı mektubu her kelimesine bir can adar gibi defalarca bastı bağrına. Kolay mıydı ki, yüreğine saplanmış hasret denen o hançerin sızısına bir teselliydi bu mektup. Bir can değil bin can adarcasına sarılmaz mıydı insan...
Bitmesini hiç istemediği mektubun son cümlesini okuduğunda birden bire donup kaldı. Sonra kendine gelip bir kez daha, bir kez daha okudu bu son cümleyi. Artık mektubu öptükçe öpüyor, bir yandan da şarkılar mırıldanıp hiç bilmediği, şimdiye dek hiç yapmadığı danslarla odanın ortasında coştukça coşuyordu. Nasıl böyle sevinmesindi ki... Yıllardır görmediği hatta bir haberini bile alamadığı kara gözlüsü hem mektup yazmış hem de ''bir şafak vaktinde'' çıkıp geleceğini yazıyordu.
Umursuzluğunun zifiri karanlığını yırtan umut ışıkları doğmuştu artık. Kara gözlüsü hangi şafakta geleceğini yazmasa bile ''bir şafak vakti'' gelecekti ya...
Bu neden yarının şafağı olmasın diye geçirdi içinden. Hemen alış verişe koştu. Yiyecek içecekten ne bulduysa dolu dolu alıp eve getirdi. İki odadan oluşan evini pırıl pırıl temizledi. Tüm hazırlıkları bittiğinde saat gecenin biriydi daha. şafak sökmesine 5-6 saat vardı hala. Heyacanını ne kadar bastırmak istese de bir türlü başaramıyordu. Ya bugünün şafağında gelirse beklentisi heyecen ve sevincini arttırdıkça arttırıyordu.
Ardı ardına hayaller kuruyordu bu arada. Kara gözlüsü zile basacak, O'da hemen koşup kapıyı açacaktı. Önce bir süre bakışacaklardı. kara gözlüsü tüm yakışıklılığı ile karşısında olacaktı artık. Bunları düşünmek bile dizlerinin bağını çözmeye yetmişti. Biliyordu, dayanamayacaktı. Hemen oracıkta yığılıp kalacak, son bir hamleyle de sevdiğinin bacaklarına sarılacaktı. Sevdalısı da kollarından tutup kaldıracak ve yılların birikmiş özlemiyle bağrına basacaktı. Belki de saatlerce öylece kalacak, sarılıp koklaşacaklardı.
Zaman da bir türlü geçmek bilmiyordu. Hangi elbisesinin kendisine daha çok yakışacağına karar verebilmek için saatlerce aynanın karşısında kalmıştı. Masanın üstündeki çiçekleri şekilden şekile sokmuş, sık sık da pencereden sokağa bakınıp kara gözlüsünün gelişini hayal edip durmuştu. Şafağa da az bir zaman kalmıştı artık. Sabırsızlığı da her geçen dakikayla birlikte had safhasına varmıştı. Daha fazla dayanamayacağını anlayınca aşağı inip kapının önüne çıktı. Sokak karanlıktı henüz. Birden uzaktaki bir karartının kendisine doğru yaklaştığını farketti. Ya gelen 0'ysa diye düşününce kalbi adeta yerinden fırlayacak gibi oldu. Karartıya doğru yavaş adımlarla yürüdü ama gelen kara gözlüsü değildi.
Umut ve sabırla yoğrulan bu bekleyiş güneşin doğuşundan sonra da bir süre devam etti. Sonra içindeki duyguların tümü yerini sadece umutsuzluğa bıraktı. Biliyordu çünkü, kara gözlüsü ''bir şafak vakti''nde demişse, mutlaka şafak vaktinde gelirdi.
Bu yepyeni bir hüznün ilk sabahıydı daha. Yukarı çıkıp kahvaltısını hazırladı. Ama bir lokma bile yiyemedi. Bu ilk şafakta sevdiğinin karşısında olacağını düşlemişti hep. Birlikte yapacaklardı kahvaltıyı. Hatta iş yerine telefon açıp bugün gelemeyeceğini söylemeyi bile kararlaştırmıştı.
Ağlamaklıydı... Minibüs bekleyeceği durağa hüznünü döke döke yürüdü. İşten geldiğinde ise ikinci şafağın telaşı başladı hemen.Sabah sararan umutları ister istemez tekrar yeşermişti. Kara gözlüsü belki yarının şafağında gelirdi.
Her şeyi tekrar dikkatlice gözden geçirdi. Ardından aynanın karşısına geçip görünebileceği en güzel şekilde tekrar giyinip süslendi ve ikinci şafağı beklemeye koyuldu. Zaman yine aynı hayallerle akıp gitti. Şafak vaktine az bir zaman kala tekrar sokağa indi. İkinci şafağında güneşi doğmuş ve kara gözlüsü yine gelmemişti.
Derken bir hafta... bir ay... sekiz ay hep böyle geçti. İşten eve döndüğünde üç-dört saat ya uyuyor ya uyumuyor tekrar bir dahaki şafağı beklemeye koyuluyordu. Aradan sekiz ay geçmişti ama, O hala sabır ve umutla her şafakta sokağa çıkıp kara gözlüsünün yolunu bekliyordu.
Bir hafta sonuydu o gün. Posta kutusuna gelen tek mektup vardı. Yine o göndermişti. İlkinde olduğu gibi yine adresini belirtmemişti kara gözlüsü. mektubu büyük bir heyecenla açıp okumaya başladı. Bu mektubun da son cümlesi bir şafak hikayesiyle bitiyordu. Bu son cümleyi okuduğunda merdivenlere öylece yığılıp kaldı. Aylardır biriktirdiği gözyaşları damla damla süzülmeye başladı yanaklarına. Ardından - Ey kara gözlüm seni beklemeyeceğim bir şafak vakti mi olacak diye söylenerek hıçkırıklara boğuldu. Yaşlı gözlerini kara gözlüsünün son satırında yazdığı '' hiç beklemediğin bir şafak vaktinde çıkıp geleceğim '' cümlesinden bir türlü ayıramıyordu.
Aynı günün akşamı çok rahatsızlanmıştı. Zaten aşırı uykusuzluk ve yorgunluk bayağı yıpratmıştı kara gözlüsünün yolunu her şafakta bekleyeni. Üstüne üstlük bugünkü gelen mektup oldukça yıkmıştı kendisini. Bu kadar halsizliğe rağmen hala yarının şafağının hazırlığını yapmak istiyordu. Fakat gece yarısı rahatsızlığı daha çok arttı. Komşusunu çağırdı yanına. Gitgide bir halsizlik ve baygınlık hali oluyordu. Komşusu acilden ambulans çağırdı ama ambulans gelene kadar vücudu tamamen hareketsiz bir hal almıştı. Acilden gelen sağlık ekibi nabzını ölçtü ve komşusuna '' başınız sağ olsun, kalp krizi geçirmiş '' diyerek kara gözlüsünün yolunu bekleyenin üstünü örttüler beyaz çarşafla.
Bir anda komşuları toplandı evine. Uzakta kalan ailesine haber verdiler. Şafak vakti girdikten az sonraydı, Kapı zili çalındı. Ailesidir diye açtı komşuları. Ama yukarı çıkan, elinde bir çiçek buketle gülümseyen biriydi ve hemde, hem de kara gözlüydü.
Sözünde durmuştu kara gözlüsü. Sevdiğinin hiç beklemediği bir şafak vaktinde çıkıp gelmişti...
Yaşar Aydın
not: yazdığım ilk öykümü sizlerle de paylaşmak istedim.
Yaşar AydınKayıt Tarihi : 24.8.2011 01:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!