Yürüdüm sokaklarda bir sabah vakti,
gökyüzü bir mavi denizdi,
bulutlar kayıp gidiyordu sonsuzluğa,
şehrin uğultusu kulaklarımda yankı bulmuştu,
herkes bir yerlere gidiyordu,
herkesin bir amacı vardı,
benimse adımlarım boştu,
nereye gittiğimi bilmiyordum, ama yürüyordum işte,
ayaklarım toprağı değil, betonları hissediyordu,
ama kalbim hep o eski toprak yolları arıyordu,
çocukken koşturduğum o tozlu yolları,
elma ağaçlarının altındaki serinliği,
gözlerimse hiç durmadan şehir ışıklarına takılıyordu,
gökyüzü kapalıydı, ama içimde güneş vardı,
güneşin sıcağı, ışığın parlaklığı, umut gibi bir şeydi belki,
kaybolmuş insan yüzlerine bakıyordum,
her biri bir hikaye anlatıyordu,
ama kimse onları dinlemiyordu.
Bir kahve dükkanına girdim sonra,
çınar ağaçlarının gölgesinde oturup bir kahve söyledim,
kahvenin sıcaklığı elimdeydi, ama içimdeki boşluğu doldurmuyordu,
bir kadın oturuyordu yanı başımda,
elleri titriyordu, kahvesini yudumlarken,
gözleri uzaklara dalmıştı,
belki bir zamanlar sevdiği birini düşünüyor,
belki de hiç başlamamış bir hayatın hayalini kuruyordu.
Bir an göz göze geldik,
ama konuşmadık,
sessizlik bazen kelimelerden daha çok şey anlatır ya,
o an öyleydi işte,
birbirimizi tanımıyorduk, ama anlıyorduk.
Zaman geçiyordu,
bir saat, belki iki saat, belki de yıllar…
şehrin sokakları dolup taşıyordu,
arabalardan çıkan sesler, korna sesleri,
bir çocuk ağlıyordu,
annesi onu avutmaya çalışıyordu,
ama çocuk susmuyordu,
çocuklar bazen susmaz ya hani,
istediği bir şey vardır,
ya da sadece anlaşılmak isterler,
ama kimse dinlemez onları,
çocuk hep ağlar,
büyüklerse hep susar.
Düşüncelerimde kayboldum sonra,
gece oldu,
gökyüzü simsiyah bir örtüye dönüştü,
yıldızlar bir bir parlıyordu,
her biri bir umut ışığı gibiydi,
ama yine de karanlıktı etraf,
yıldızların ışığı yetmiyordu karanlığı aydınlatmaya,
yüzyıllardır parlıyorlardı belki,
ama kimse onlara bakmıyordu,
herkes yerin altındaki ışıklara yönelmişti,
herkesin gözleri şehirdeydi,
ama gökyüzü unutulmuştu,
ve ben de unutulmuş gibiydim,
bir köşede,
yıldızlarla birlikte kayboluyordum,
ama bir şey vardı,
bir umut,
belki de bir rüya,
geçmişten gelen bir ses,
“Yürü,” diyordu,
“Durma, devam et.”
Ve ben yürüyordum,
sabah olmuştu,
şehir yine uyanıyordu,
ama ben hâlâ o tozlu yolları arıyordum,
eski zamanları, çocukluğumu,
kır çiçeklerini,
bir zamanlar elimde tuttuğum o masumluğu.
Kayıt Tarihi : 18.10.2024 17:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Salih Küçük](https://www.antoloji.com/i/siir/2024/10/18/bir-sabah-vakti-6.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!