Omuzlarım da ağır bir yükle iniyorum, itiş kakış otobüsten.
Durakta otobüs bekleyen suretsiz insanların arasından kırılgan ve güçsüz bir şekilde, kimseye değmeden yürümeye çalışıyorum.
Sanki yanımdan geçen herhangi biri bir şekilde bana değerse, oracıkta yığılıp kalacakmışım gibi dirençsiz bedenimi zorla taşıyorum.
Hastanenin bahçesi gereğinden fazla kalabalık, genç yaşlı çoluk çocuk... Çocukların burada ne işi var? diye geçiriyorum içimden.
Ben çocuklarımı evde bıraktım, onları düşününce içimi sıcacık bir umut kaplıyor.
Evden çıkarken dedeme selam söyle demişlerdi.
Geçmiş olsun dediğimizi ki bu kısmı birkaç kez tekrarlamışlar dı.
Onların çocukça masumiyetleriyle tekrarladıkları ve inanarak kurdukları bu cümleyi, yaradan duyacak ve dedelerine şifa verecekti
Seyyar satıcılara ilişiyorur gözüm, meyve satıyor çoğu.
Bahar gelmiş, tezgahta sarı sarı ışıldayan alıçları görünce farkediyorum.
Ağaçların dalları yapraklanıp gölgeleri koyulaşmış.
Babam çok sever alıçı yaklaşıp alıyorum bir kilo, alıç ve elmalardan.
yemesine izin veriyorlarmı emin değilim ama en azından görünce çocukluğu gelir aklına, işte bundan eminim ama.
Babam yetmişinde bile içindeki çocuğu koruyan ender insanlardan biri.
Ailesi olarak onun bu duygusunu çok iyi anlayamadığımızı fark ediyorum.
Öyle ya topluma göre çocukluk hayatın ilk dönemlerinde yaşanır ve orada bırakılırdı. Babamsa çocukluk masumiyetini ve saflığını yanına almıştı.
Telefonum çalıyor açıyorum, Annem kızım geldin mi diyor yumuşak bir ses tonuyla.
Geldim anne hastanenin önündeyim.
Kızım acil kapısının yan tarafında küçük bir kapı var, oradan gir daha kestirme orası üçüncü kattayız ben odanın kapısında seni bekliyorum.
Tamam anne diyerek kapatıyorum telefonu. Giriş kapısından geçince asansörün önünden geçip direk merdivenlere yöneliyorum.
Telefonum tekrar çalıyor arayan yine annem.
Kızım babanın filmleri çıkmış hemen doktora göstermem lazım, sen üç yüz üç numaralı odaya gel, ben doktor gitmeden filmleri gösterip geliyorum diyerek kapatıyor telefonu.
Adımlarımı hızlandırıp buluyorum babamın kaldığı odayı.
Hemen girişte babam dan yaşlı bir amca yatıyor, yaklaşınca gözlerinin hafif aralık olduğunu fark ediyorum, geçmiş olsun diyorum amcanın yanında oturan refakatçisine.
Babamı arıyor gözlerim.
Geldin mi kızım? ne güzel dolduruyor kulağımı o yumuşacık kadife tonda kurulan cümle.
Geldim baba diyerek eğilip elini öpüyorum, eli sıcacık.
Yüzüne bakıyorum avurtları çökmüş, yorgun bedeninden bağımsızmış gibi duran gözleri, sevimli ve haylaz bir çocuğun gözlerindeki telaşla bakıyor yüzüme.
İyi gördüm seni diyorum, aslında kendim de sahte iyi görünmeye çalışan bir ifadeyle.
İyiyim kızım, beni üç gündür burada boşuna tutuyorlar,ben eve gitmek istiyorum. Kusmam da durdu sadece ayaklarım yanıyor o kadar.
Doktorla konuşun ilaçta almak istemiyorum artık, derken sığınmacı bir tavırla yüzüme bakıyor anlıyorum, benden destek almak istiyor.
Babamın evdeki en büyük destekçisi bendim,
Tamam baba diyorum çarşafını ve yastığını düzeltirken, çocukları soruyor
iyiler dedesi onlarda seni çok özlediler, ikiside dedeme selam söyle çok geçmiş olsun dediler ve bunu ısrarla tekrarladılar diyorum seviniyor.
Bende onları özledim diyor, pencereden dışarıya bakarken, yatağın kenerına oturup bende pencereden dışarıya göz gezdiriyorum.
Sanki babamın dışarıya bakarken gördüğü şeyi görmeğe çalışarak. Bir kaç dakikalık bir sessizlik oluyor ve ben bu sessizlikten ürkerek, sessizliği bozmaya çalışıyorum.
Baba hava serinledi üzerini örtmemi istermisin? diyerek pikeyi alıp örtüyorum dizlerine, kafasını yastığa yaslayıp, hafifçe bedenini yatağın içine doğru itiyor.
Bitkin görünüyor, sağ elinde serum yerleri morarmış.
Elini hafifçe kaldırıp pikenin altına koyuyor, ve sonunda sormasından korktuğum ve belkide hastane ziyaretini bu yüzden geciktirdiğim soruyu soruyor.
Sınav sonuçların ne oldu kızım açıklandı mı?
Sormasından çekindiğim bu sorunun cevabını düşünmemişim hiç, afallıyorum.
Yarım saattir gizlediğim duygularım sobelenmiş bir çocuk gibi şaşkın ve savunmasız kalakalıyorum öylece.
Gözlerim doluyor kalkıp çarşafı düzeltmeye çalışarak umarsız bir ses tonuyla, henüz açıklanmadı diyorum.
Bu arada pencereden bakarak ya da bakar gibi görünmeye çalışarak.
içimde kaynayan ve çoğalan çığlığı bastırmaya çalışıyorum olmuyor.
Ne kadar karmaşık bir duygu yoğunluğu bu, kocaman bir kız olmuştum ama şu anda babamın karşısında silinmişti varlığım yok olmuştum.
Babalara yalan söylemek ne kadar zormuş ya da benim babama söylediğim ilk ve son yalan olduğu için benim çok ağırıma gitmişti.
Aslında sınav sonuçları açıklanmıştı ve ben bir gece önce 2 dersten kaldığımı öğrenmiştim.
Bu hayatın sonu değildi belki ama babam bana okul konusunda o kadar çok güveniyordu ki onun güven duygusu azmimi besliyordu.
Benim kızım yapar diyormuş güvenle karışık bir gururla.
Oysa ben açıköğretime ilk kayıt yaptırdığımda tam tersini düşünmüştü. Ne gerek var gibi bir cümle bile kurmuştu, ama zaman içerisin de benim çabamla birlikte bu konudaki düşünceleri değişmiş ve sınav sonuçlarımın en yakın takipçisi olmuştu.
Bende onun bu ilgisini bildiğim için ona güzel bir haber vermek adına biraz daha fazla asılmıştım derslere.
Yan tarafta yatan amcanın öksürüyle birlikte sıyrılıyorum düşüncelerimden.
Babam dalmış kalkıp pikeyi hafifçe omuzlarına doğru çekiyorum.
aldığım elmalardan iki tanesini amcanın refakatçisine veriyorum, sağolun ama yanımızda bıçak yok almayalım hiç diyerek tekrar uzatıyor elmaları, bakayım hemen annem getirmiştir mutlaka diyerek açıyorum çekmeceyi, yanılmamışım annem tedbirli kadındır çekmeceye serdiği peçetenin üstünde temiz tabak çatal bıçak ve bardak var. Annem her zaman ki gibi titizliğini buraya da taşımış.
Bıçağı ve tabağı uzatıyorum uzun bolu orta yaşlı ve sakin görünüşlü adama, belli belirsiz teşekkür ediyor.
Babam kirpiklerini kırpıştırarak uyanıyor kuş uykusundan.
Baba bak sana ne aldım diyerek açıyorum alıç poşetini önünde, gözleri ışıldıyor aniden, Türkçeye çevrilince bir anlamı olmayan kürtçe bir kelimeyle gösteriyor sevincini.
Ne güzel kokuyorlar kızım, biraz yıka hemen yiyelim diyor.
Uyurken ki bitkin yüz ifadesi değişiyor bir an da, sağlıklı ve mutlu bir ifade beliriyor yüzünde.
Babam her zaman küçük şeylerle mutlu olurdu, çünkü içindeki çocuğu hep yanında ve gözlerinde saklayıp sakınırdı..
Kezban GüçlüKayıt Tarihi : 27.7.2016 10:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!