Ne yazabilirim ki sana…
Sen bakma bana; böyle söyler, böyle yazarım:
Bir renk…
Gökkuşağı’nda!
Rengi lazım değil, derdi de!
Ama dertli;
Ya renginden ya derdinden…
Ya da her ikisinden, ben bilemem. Bildiklerim, bilmediklerime denk; o da, ona…
Ondan geriye, diğer renklerin aksine, bilinmez bir his kalır gökkuşağı’nın gidişinde…
Üst dudağı hüznü, alt dudağı hüzünlü olmayanları taşır; ama bembeyaz dişleri o seferinde alt dudağını kanatır. Cânım dişler kırmızıya, dudakları acıya boyanır. Bu renk kendisini ne sanır!
Da!
Hayatını ekmek yapıp çorbasına batırır ve yumuşatır. Bu arada…
Öyle deli ki bazen; nazlı, küçük sandalıyla fırtınalı denizlere açılır. O, açılır; hava, daha da kapanır. Ve gökyüzü ve sular çığlıklarıyla durgunlaşır. Ve açar gözlerini…
Sağ eli sanki kıyıdaki balıklara el sallıyormuşcasına sandaldan sarkık bir hâlde; diğeri ise, ürkek kedi misâli, tırnakları tahtaları çizermiş gibi onların üzerinde…
Gözlerinde yaşlar görecek uyandığında ve bomboş bir sahil…
Bir geleni olan, bir gideni…
Burada ne işin var gökkuşağı’nın o rengi!
Bu yalnızlık dolu yer; zamanı da, havası da, huyu da bilinmez…
Ne arayacaksın yerde ve belki çıkabilirsen ne bulabileceksin gökte?
Bilmez misin bu sahile bir şeyini gömmeden geri dönülmez!
Bilirsin; ama her seferindeki gibi yine gelirsin. Delisin…
Demiştim. Ne söylememi bekliyordun ki!
Diğer renkler bir yana, sen bir yana oyununu oynamamı mı?
Kelimeleri saklayıp söze dökmememi mi?
Söyle neyi!
Madem sordum, cevaplandırayım:
Evet, sen bir yana, diğer renkler bir yana…
Onlar, efsanelerde güzel; sen, gerçektesin; ama sakın unutma, sende bir renksin!
Beyazın saflığı, kırmızının cazibesi var her daim…
Beyaz dişler, kırmızı dudakları ısırıp kanatmadıkça!
Her renk, kendine renk! Ve dengine denk…
Dengini aramadan önce kendini bul…
Yok etmenin imkansız olmadığı –ki sen gökkuşağı’nda bir renk- acılardan ve ya adı, sanları her ne olursa olsun, ne olur bunlardan kurtul…
Sokul kendine, sokul…
Sonra diğer renklere…
Mavi kat kendine…
Turuncu kat!
Pembe kat!
Bin bir türlüsünü kat!
Ama!
Siyaha yeşil değil, beyazı kat…
Hayat değil bu, sanat…
Ve bu sanatın bir sanatçısı, bir yaratıcısı…
Limonlu renk, ne duruyorsun! Sende kendini baştan yarat…
Yerin bence Siyah arkası, beyaz önü…
Yani sence onların arası…
Siyah, kara görünür gözlerin önünde; ama sen bir silkelen, sonra bir bak rengine! ...
Sen, onun karanlığına indikçe hayatın beyazlaşacak!
Siyah kalemin, beyaz sayfalara yazdıkları mâlum;
Ama acaba bu son satırları benim siyahım mı yoksa beyazım mı yazacak?
Elbet “gerçek mutluluğu” tadacaksın Aşkta,
Belki eninde ah belki sonunda!
Çekilmez sanılan bu hayat yolunda;
Gözlerin kalbin; Kalbin, sevdiğin olsun…
16.02.2006
01.57
Orçun~
Urungu ŞadKayıt Tarihi : 2.5.2006 21:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!