Aylardan yine Nisan…
Ömrüme bıraktığın şifrelere sığdırdım sorularımı.
Bu sınırlar içerisinde uykularım yumurta sarısı...
Uykularım kesik kesik.
Seni özleyen yanım uykuya çağırır gibi
ama uyutmamak gibi...
Aşkın kokusu olur mu?
Öyle bir oluyor ki...
En ummadığın zamanlarda
burnunun direğini sızlatıyor.
Aynen şu anki gibi...
Zaman o kadar tuhaf ki...
Zaman acımasız.
Zaman; benim sarıyla bitmeyen kavgam.
Kafamı bu denli karıştıran...
Bu gelip geçici renge bürünen her hayalin aldığı
derin yaraların adıyla sesleniyorum sana:
Bir ömür müsaade ister gibi bakma bana!
Her sene bir sonraki seneye basamak oldu.
Gecelerin boynuna binen bir yük bu.
Beş sene…
Söylemesi çok kolay ama ya anlaması...
Bu tam bir kabir sorgulaması...
Hayallerim başkaydı.
Gecenin üçü ve yine Nisan'ın 1'i…
Ellerin diyorum sonra hayra yoracak
bir tane dayanak bulamıyorum.
Gözlerin diyorum sonra özlemden doğan
her düşünceyi katlediyorum.
Sözlerini şakaya vuracak tavrından
o kadar uzağım ki...
Umduğum bu değildi diyorum!
Düşüncelerim bir karınca ordusu...
Düşüncelerim tuzak...
Hissediyorum.
Vakit dargın, vakit dalgın…
Her gecenin bir sabahı olabilir
her derdin bir dermanı olabilir
ama hayat gözümde anlamsızlaşıyor.
Buzdan örülmüş bir duvar var önümde.
Suskunluğum barut, biriken cümlelerim ateş…
Ne olur bir ömür müsaade ister gibi bakma bana!
Beklemek; insanı diri, umutlarını canlı tutarmış.
İtiraf etmeliyim ki rüyalarım diri
ama rüyalarım bir yanılsama,
olmaz ne varsa olduran rüyalarım...
Yana yakıla bir sevdayı bekliyorum işte.
Keşke burada, başucumda olsaydın...
Yarı uyanık yarı uykulu halimle
kendi kendimin dolduruşuna nasıl geldiğimi görürdün.
Görüyorum çorak düşüncelerin
nasıl bir zemin hazırladığını.
Görüyorum seni benden nasıl uzaklaştırdığını.
Hayattan nasıl kopardığını
ve yalnızlığımla nasıl sarmaş dolaş
olduğumu görüyorum.
En kötüsü de ne biliyor musun?
Zaman yenildi...
Zaman yanıldı...
Boğazıma kadar taşmış bunca siyah
bunca yara bere nasıl oldu da beyazı bastırdı?
Geldiğimiz şu noktanın yabancısıyım.
Bu kadar kopuk bu kadar sıradan mıydık biz?
Milyonda bir umut da olsa
bu çetin savaşı kazanacaktık!
Irkçı kuralların bulandırdığı o suların üzerine
köprüleri yakmak yerine köprüler kuracaktık!
Yazıklar olsun bize!
Demiri delen yağmur kadar olamadık.
Üstünkörü konuşmalar girdi aramıza.
Bedenimi yoracak masumane eylemler arasam da
düşüncelerim Nisan Yağmurları gibi başına buyruk.
Umutsuzluk, sınırlarını zorlayarak
ruhumun bir kenarına çoktan kıvrıldı.
Sen de üzerime gelip sınırları daha fazla zorlama!
Ne olur bir ömür müsaade ister gibi bakma bana!
Aylardan yine Nisan…
Hislerimiz önemsiz bir ayrıntı.
Ertelenmiş cümleler ise
bir lahzada teslim olmaya hazır.
Mademki ihmal kalbime yol almış bir yalan
Mademki üç beş derken geçmiş onca zaman
Mademki sil baştan başlamanın kaybı
gözlerinden okunmuyor bir insanın
o halde, yanmanın ne anlamı var bu sapakta?
Burası evvel zaman içinde başlayan bir rüya değil mi?
Burası tam anlamıyla bir hayal kırıklığı değil mi?
Kalbim çözümler sunuyor
ama mantığım kabul etmiyor!
İhmal önümde duran engel
İhmal kalbimde kara bir leke,
bedenimdeki isyan...
Bu aramıza giren ihmal,
bu dilimi yakan aşk,
bu yıllarımı sömüren umutsuzluk...
Bir direniş ise bu, çok direndim!
Kelime kelime çözülen ne varsa
onun adıyla sesleniyorum sana:
Bir ömür müsaade ister gibi bakma bana!
Kayıt Tarihi : 1.4.2020 00:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir ömür müsaade ister gibi bakma bana!
?feature=shared
TÜM YORUMLAR (1)