Yokluğun kol gezdiği,
Tahta yamalı kerpiç evlerin birinde,
Yaşı biraz geçmiş bir Zeynep abla yaşardı.
Mahallede herkes ona saygı duyardı.
Her gün mahallenin ıssız sokağında,
Bütün komşularla beraber örgü örerdi.
Çift kapılı evler karanlığa bürününce,
Gelmeyen hısım akrabasını düşünür,
Yalnızlığına lânet okur,dizlerini döverdi.
Her sabah işleri bitince,
Bütün mahalle kapı önünde buluşurdu.
Sokak hareketlenir,çoluk çocuk sokağa doluşurdu.
İçten içe ah çekerdi Zeynep abla.
Dedikodu koyulaşınca hüzünlenir,gözleri dolardı.
Öylesine geçerdi ki kendinden,
Gökyüzü turuncuya döner,güneş solardı.
Birini severdi Zeynep abla mahalleden,
Şöfor çolak İzzet'i sevdiğini bütün mahalle bilirdi.
Sohbetlerinde hayâllerini anlatırdı durmadan.
Olmayacak şeyler aklına geldikçe tebessüm ederdi,
Hayat sevince güzel derdi.
Ben de böyle olsun isterdim Allah'ın her günü,
Zeynep ablada görsün neymiş "Erguvanın Düğünü".
Bir gün yolu çarşıya düşmüş Zeynep ablanın,
Çolak İzzetle karşılaşmışlar.
Çaya davet etmiş Zeynep ablayı Çolak İzzet,
Ordan burdan sohbete dalmışlar çay içerken.
Hay^allerini paylaşmışlar.
Bir çay içimi de olsa beraber kalmışlar.
Çolak İzzet gelecekle ilgili umudum yok demiş ,
Hayattan hiç bir şey beklemediğini söylemiş.
Bütün hayâlleri yıkılmış Zeynep ablanın,
Sahibi olmuş acısı çok silik bir hatıranın.
Mahalleye üzgün dönmüş Zeynep abla,
Hayatı yeni anladığını anlatmış komşulara,
Yeni bir hüzünle tekrar başlamış hayata.
Bütün mahalle bu haberle çalkalandı.
Bir ikindi vakti kum sıcağı,güneş yanığı saati,
Bütün mahalle sokağa çıkmadan uykuya daldı.
Gölge çökünce kapı önlerine,
Komşular birer birer sokağa çıkacaktı.
Sonra yine başlayacaktı bir çay faslı,bir dedikodu,
Mahallede ne var ne yok hepsi dillerde,
Zeynep abla baş rollerde.
Sonra Hacer teyzenin gelini hamile,
Oğlu şöfor gurbet ellerde.
Hayat bu üç beş kuruş ekmek parası,
Yemek vakti gelince,
Bir sofra etrafında toplanma sırası.
İşte böyle geçerdi günleri,
Evlere huzur gelsin diye güya mahalleli,
Kapı önünde bırakırlarmış hüzünleri.
Oysa oğlu bakmadığı için,
Üzüntüden öldüğü söylenen İhsan amcayı,
Oğluma hakkımı helâl etmem diyen Elmas teyzeyi,
Hastalandığında Düzceli Saliha hanımı,
Sabahlara kadar teselli etmeye çalışmıştı.
Yani hüzün derinlerde saplı bir oktu çıkmazdı.
Almanyalı Melihatla geceler boyu ağlamıştı,
Çocukları onu terketti diye.
Hillezin kavakları altında nasıl dertleşmişti,
Karkınlı Havvayla,Çatlı Hacerle.
Şerife teyzeyi az mı beklemişti,köyden dönecek diye.
Mahallenin hocası Hasan Hüseyin efendiye,
Yaptığı yemekleri unutmak mümkün müydü.
Ama hüzünleri dışarıda bırakamadığını anladı.
Hacer hanımın bahçesindeki havuz başında,
Yemek yerken böyle olacağını hiç düşünmemişti.
Böyle birdenbire herkesin öğretmiş gibi,
Sırayla bu dünyadan göçeceğini bilememişti.
İçindeki sonsuz acı gittikçe katmerleşmişti.
Her şey daha dün gibi aklındaydı.
Adem bakkaldan ekmek alıp israf olmasın diye,
Hasibe neneyle paylaşmıştı.
Bana göre hüzün her yerde ve her şeyde aynıydı.
"Gelincik Büyüsünü,Karanfil Acısını yazdıran bu duyguydu.
Acıyla çarpan kalbin,gözyaşıyla dolan gözlerin buğusuydu.
Mengene mahallesi gençliğimin dönüm noktasıydı.
Ertesi gün acı bir haberle sarsıldı bütün mahalle,
Çolak İzzet kaza geçirmiş,feci şekilde ölmüştü.
Üstelik belediye tarafından Üçler'e gömülmüştü.
Mahalleli şoka girmişti,ne yapacaklarını bilemediler.
Hemen haber vermek için Zeynep ablaya,
Dayandılar çift kanatlı tahta kapıya.
Aslında herkes bilir ki katlanmak zordur böyle bir acıya.
Fakat uyandıramamışlar Zeynep ablayı,
Uyur gibi kıvrılmış yatağa.
Kimse bir anlam verememiş,
Sonra anlaşılmış her şey,başlamışlar ağlamaya,
Demek böyle yalnız veda etmek de varmış hayata.
Mahalleli boğulmuş sonsuz kedere,
Zeynep abla mezarda erecekti murada.
Belki de bu yüzden böyle zamansız çıkmıştı sefere.
Kural değişmezdi sayılar eksilse de,
Hayat devam ederdi,insan gönlünce sevmese de.
İnsan bazen düşündüğü gibi sevemez,
Kaderim mezarda hatırlanmakmış diyemez.
İşte böyle zamansız ayrıldı bu dünyadan Zeynep abla,
Bütün hayatını geride bırakarak,
Kapı önü sohbetlerine yeni bir konu katarak.
Bu bir yalnızlığın yaşanan son perdesi,
Ben de anlayamadım gittikçe ağırlaşan bu hayatı,
Hayatın anlamını gönüllerde aramak dururken boşu boşuna aradım her yeri.
Böyle bir gerçeğin unutulmasını istemedim.
Ben hüzünden ibaret bir ömrü hatırlatan biri.
Anladım ki yaşanan her şey hatırada kalanmış,
Sonra avunmakmış sararan fotoğraflarla.
Mutluluk sadece hayâl edilen değilmiş,
Bir hayâle aşık bir ömrün hikayesiymiş,Dünyada ölümden başka her şey yalanmış.
Not:Erguvan Düğünü.Gelincik Büyüsü ve Karanfil Acısı
şairin sitedeki şiirleridir.
Ahmet Beltekin
Kayıt Tarihi : 23.5.2019 15:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
beğeniyle okudum
TÜM YORUMLAR (1)