Yıl bin dokuz yüz Kırk üç, bir sonbahar gününde,
Ne yazık ki bende doğmuşum, Gökçe köyünde. (*)
Değin kimim ben? Neyim? Dünyaya niye geldim?
Ne günah işledim ki, böylesine ezildim.
Ben ne gençlik gördüm ve nede bir tek gün güldüm,
Her umuda, her eve, sürüldükçe sürüldüm.
Bir Öksüzdüm ezildim, süründüm yeryüzünde,
Her günümde bin ahım, çıkarken gökyüzüne.
Gelip gidenler vurmuş, bacı kardeş vurmuştu,
İlkbaharın da gönlüm, bir mezarlık olmuştu.
Bazen güldüm yalandan, yine de çok gördüler,
Bir değirmen taşını, başımda döndürdüler.
Dalan Yolçatı yolu, ömrümün azap yolu,
Bu yolda başıma, hem karlar yağdı, hem dolu. (**)
Hep ezildim, üzüldüm, hep üşüdüm, hep dondum,
Ben ki her gün bu yolda, kalıp kalıp buz oldum.
Yalınayak kaç kışı, kaç zemheri yaşadım,
Ömrümde bir baharı, yaşasaydım şaşardım.
Çapaladım gönlümü, evlek evlek gam ektim,
Bir ben bilirim bir Allah, kimse bilmez ne çektim.
Birer birer terk etti, gitti hep yarenlerim,
Neye uzattıysam hep, boşta kaldı ellerim.
Alın yazımla felek, her kumarı oynadı,
Sade bedenim değil, yüreğim de kanadı.
Dağınık bir dünya, tarumar olmuş bir ömür,
Garip gönlümde benim, hem taş yandı, hem kömür.
Titreyen dudaklarım, el öpmekten kanadı,
Günde bin kez ölürken, gören beni sağ sandı.
Zaten ben her umudu, çizip karalamıştım,
Her derde durak olmuş, her acıyla yanmıştım.
Bir gün sevdim birini, ona meleğim dedim,
Ne yazık ki ben onda, nice darbeler yedim.
Unutayım mazimi, geçen geçmiştir dedim,
Sarıldım kadehlere, şansım onda denedim.
Alıp gittim başım, gecenin karanlığına,
Bir daha erişmedim, günün aydınlığına.
Çökmüştü üzerime, kapkaranlık bir bulut,
Tükendi geleceğim, ne güven var ne umut.
Ben ne kışlar yaşadım, bu ömrümde ne kışlar,
Buzu çözülmeyen, baharı olmayan kışlar.
Her gece içtim düşman gibi, sabahlara dek,
Kalbimi bin bir yerden, parçaladım bilerek.
Çaldım kendi kapımı, yedi yabancı gibi,
Yatağım buz tutmuştu, bir buzul dağı gibi.
Dost dost diye bastım, nicelerini bağrıma,
Çelme taktılar bana, bu gider ağırıma.
Seneler seneleri, kovalayıp ta durdu,
Ne o yar ahvalimi, ne dostlar hatır sordu.
Hak bana bir yar verdi, lakin bana yar değil,
Can diye cana sarsam, cana yakın can değil.
Kardeşlerim vefayı, bacımsa sevgi bilmez,
Ağlasam da gülsem de, biri gözyaşım silmez.
Ana desen bir başka, sanki doğuran değil,
Ana mı, analık mı, orası belli değil.
Ömrün anatomisi, bir ömür hikâyesi,
Ömrümle birlikte, gelip de geçti hepisi.
Oysa sevgiler vardı, ölesiye içimde,
Her sevgiye bir kabir, kazdılar yüreğimde.
Korkarım ki daha da, çekecek çok çilem var,
Elimde son tutanım, olur mu ki zalim yar.
Keşke veda edecek, bir zamanım olsaydı,
Benim yerime anam, bir taşı doğursaydı.
Her mezarda dikilir, mutlaka köhne bir taş,
Böyle geldi, böyle gidecek, Mehmet Şükrü Baş.
***///***
(*) Ekim 2010 tarihli Bizim ECE Dergisinde yayınlanmıştır.
(**) Gökçe (Lotoğlu) köyü Handendi nahiyesine bağlı merkeze 27 Km. uzaklıkta okulu, camisi, yolu, yordamı olmayan bir köy.
(***) Dalan -Yolçatı köyümün önünden geçen demiryolu üzerindeki iki tren istasyonu. 35 kuruşum olunca bindiğim olmayınca yedi Km. yürüdüğüm, gördüğüm her karartıda ürperdiğim, iliklerime kadar üşüyüp de, titrediğim bir güzergâh.
***///***
Mehmet Şükrü Baş Elazığ
Kayıt Tarihi : 8.12.2012 08:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu Şiir bir hikaye değildir. Bu şiir başlığında da anlaşıldığı gibi BİR ÖMRÜN ANATOMİSİDİR yani bir ömrün gerçek bir hikayesidir. Ben bu şiirimi beni anlayacak kimim varsa ona armağan ediyorum.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!