Bir yazan okuyan paradoksu da, yazarın okurunu; okurun da yazarını; seçme ayıklamaya tabi kılar olmalarıdır. Bu seçme ayıklama tek taraflı değildir. Ancak çok ticari oynanan bir çalışma, genel kalıp olan düzlem seviyesine oynayışla, sadece ticari ve popüler olur. Şan mı, şan alır. Şöhret mi, şöhret kazanır. İnsana veya insanlığa bir şey verir mi? Orası kuşkulu!
Nasıl doğada bir seçme ayıklama dediğimiz seleksiyon ilkesi çalışırsa; bunu hayatın pek çok alanı gibi okur-yazar karşılaşmasında da, görmemizle aynı ilke iş başındadır. Pekiyi de bu seçme ayıklama işinde belirleyici olan şeyler neler olabilirdi?
Bir kere yazarın işlediği konunun okur ilgi odağında olup olmaması okuryazar ikileşmesinin bir seçme eleme yöntemidirler.
Yazarın anlatım dili ile okurun anlama dillerinin farklı oluşu, okurun yazarını seçmesi; yazarının da okuruna hitap ediş seçiciliklerinde bir eleme yöntemidir. Okurlar neredeyse okur sayısı kadar anlama dili çeşitliliğine sahipken; yazarlar da neredeyse yazar sayısı kadar, anlatım diline sahiptirler. Bu nedenle, bu tip okur-yazar seçkisinde içerikten çok iletime dili tercih nedeni olur.
Anlatım ve anlamanın seyrinde, anlama ve anlatımca birbirine yakın olmayan okur-yazar buluşması içinde zaten başta bir handikap vardır. Kişi anlaması bağlamında ve yazar anlatımı bağlamında kategorize edici mantıklar ayrılığı taşıyan yönelmeler vardır. Bu tür yönelmeler, okuyan-yazan seçme ayıklaması işinde, bir girişme tipi olan seleksiyona, basınç yapar.
Okurların yazılardaki anlatım konusuna ait olucu özgün anlatım dilini ve sözcük kalıplarını bilmiyor olması, daha başata yazarın; "okurunu seçiciliği" gibi olmaktadır. Bu yüzden her yazarın az çok okur kitlesi; her okurun da az çok takip ettiği yazar kitlesi, ister istemez oluşan bir seçicilik ve alışmadırlar.
Hele düşünce ve bilim felsefesine dayalı yazıları okurken; roman, öykü, okumadaki gibi rahatlıklar içinde olunamayacağından; bilim felsefesi okumak edebi sanatların takibi gibi değildir. Böyle olunca çok elzem olduğu halde; rölativite teorisi gibi düşün bazlı yazılar, daha baştan az bilinir, az okunur yazılar olacaktırlar.
Eğitim düzeyi ister istemez okur-yazar seçiciliğinde en temel etmen gibi durmaktadır. Bir yazarın okur kitlesi ağırlığı ilköğrenim düzeyli olurken, bu yazarın takibindeki yükseköğrenim düzeyli okurların oranı hayli azalabilecektir. Bunlar doğal oluşla, sosyal yapı içinin okur -yazar ayrışması seleksiyonudurlar.
Bizim gibi toplumlarda şu anda okuryazar olmanın ve eğitimli olmanın öğrenim yılı süre oranı 2,4 olduğu düşünülürse, durum hayli faciadır. Bu nedenle çok okuru olmak, çok sevilmek, çok satışla çok ticari olmak; çok tanınmaksa da; kalite ve bilişsel oluşla, kantitesi pek olmayabilmektedir.
Aynı kulvarda diğer bir yazarın okur kitlesi, yükseköğrenimi olmakla ilköğrenimi okur sayısı hayli düşük olabilecekle durum ayrışması, kendi kendisine bir seçilim gibi ortaya çıkacaktır. Burada, kalite ve kantite söz konusu olacaktır.
Bir ilköğrenimi olup ta kalite ve kantiteye yönelenler olacağı gibi; yükseköğrenimi olup ta kalite ve kantiteden uzaklaşanlar da olacaktır. Bunlar genel eğilimlerin içine yansırlarsalar da; genel eğilimi belirleyemezler.
12.01.2013
Bayram KayaKayıt Tarihi : 2.3.2013 12:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!