“Ferit Egü’nün O Kimse’sine”
Eriyen sabır, çığlaşan ilgi
Kaya tünellere bakarak
Bir dönemeç daha devrildi
Devrildi benim unutkan aydınlığım
Kafkamsı yalnızlığım
Bu insanlar bizim demeden
Aynı ‘ülker’ baktığımız halde
Utanmadan hiç, meydan okurcasına
Masal kahramanı gibi büyüyen öfkemle
tükürdüğüm Zap Suyu’yla sövüşürken
Bak, Süvar-i Halil’e tırmanıyorum tatlı korkuyla
Şu yıldızlara ulaşacağım belki ‘EA’
Gılgamış’ım ben hesaplaşmam kendi yalnızlığımla
Köpekler, hezarenler, cizlavitler, çadırlar
ve otlu peynir, bulgur, un taşıyan kadınlar
kıl çadır zomada
ve üstelik aşağıda
Kadınlar ilgilendiriyor ben,, hızmalar
Bunları sevmek bambaşkadır kim bilir
Kitaplarla eyerlendi Donkişot erkekliğim
Okumak bununçinse, güzel şey be Abdülkerim
hele sevişmek
Oysa hani her sevgi bir dövmeydi bin dal
Şiirlerin ezberlettiğin bir ten çiçeği lâl
Kuşkular gizli her hoş geldinde
bir şeyler kopuk
Eksik, buruk dinliyor Batı türküsünü her çocuk
Şaşırıyorlar buralara kadar kopup gelişime
Bakıyorlar
Bir de parmaklarımın ucunda yürüyüşüme
Çocuktan al haberi
“İşte it oğlu itin biri! ” diyorlar
Karo papazıyla vergi toplayabilen
padişahefendimizgillerden birinin tohumu
demek kılık değiştirmiş, akıllanmış, cilâlanmış
ve de düşlerinde hep kendisiyle dans etmiş
ille de yozlaşmış, yozlaşmış, yoz….
Bu gerçek üzere Mamoser’in selamı
Anba’nın erkekliğime bakışı
Hele insana yatırım için bu sınıflarda
Otuz dokuz öğrencinin boynu bükük duruşu
neyi halleder hey
Hey benim eli kırbaçlı kaymakamım, de hey
Niçin geldiğime neden mi şaşırıyorlar
Bu dağlarda yel değirmenleri kurulmaz
Her saniye taş öğütür bu Zap suyu
nasıl mı öğütür
Bilinmez ki içimizden ah neleri söküp
ah, ah neler götürür
Mamoser sevecendir gerçekte
Musul Cephesi’nde savaşırken de
Koca elleriyle saldırmış düşmana
Boynuzları yaldızlı İngiliz kancığına
Ve ol cesaretin ayaklarında hâlâ kara lastik
oy hâlâ
Kara lastiklere dolan kar bambaşkadır
Ceddin bilip haddin bilmeyen k a r / deşim
Dondurur, dondurur bunlar öyle kartopu oynanmaz
yönlü yönsüz de kayılmaz
O şehla gözünü bir açsan
Dağların Osmanlısı Uludağ’dan
ulumadan “ne var” diye bir baksan
Dondurur, dondurur o yıllarım y’asla
asla ağlanmaz
Kayıt Tarihi : 12.11.2006 09:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
68-71 arasında Hakkari'de öğretmenim. 20-23 yaşlarım. Hırçın bir doğa. İlk gidiş, Cemal Kırca'nın 'Öyle bir yere varmış ki yolumuz / Siirt'le Beytüşşebap arası / Bıçak açmıyor ağzımızı / Dağlar tekin değil / köyler yakın değil / Su mudur rüzgâr mıdır akan / Belirrsiz aşağıdan / Kanlı bir hançer gibi çıkıyor ay' dizeleri beynimde ağıp dönüp duruyor. Bir de Zap'ta boğulan meslektaşım selahattin Şimşek'e ilgili okuduklarım. Yedi sekiz ay yolları kapalı ulaşımsız, elektriksiz, gazetesiz hatta tuvaletsiz bir kasaba. Üstüne üstlük kadınsız. Tam Kafkamsı karabasanlar yaşamaya olanaklı bir ortam. Ferit Edgü bu ortamı 'Kimse' ve 'O' adlı yapıtlarında bir güzel somutlaştırıyor. Ortaokulun üç sınıfında yıllara göre değişen 39 ile 52 arasında öğrenci.
Şiiriniz sevindirdi beni saygıdeğer hocam, umarım şiir de hep sizi sevindirir.
TÜM YORUMLAR (2)