Birilerinin zor duruma düşmesi, bu biz olmadığımız için, bizi güldürür. İçimize ondan daha iyi konumda olduğumuzu hissetmenin muzur bir huzuru yayılır. Sırıtırız, bazen de basıveririz kahkahayı.
Şaka, yapılanı da yapan kadar gülümsetebiliyor, onda güzellik (latife) üretebiliyorsa, şakadır. Şaka yapılanı zor durumda bırakarak, onun, o an ki acizliğini, zavallılığını, sizden aşağılarda bir yerde olduğunu vurgulama eylemine başka bir sözcük kullanılmalı, mesela alay etmek, aşağılamak gibi.
Dil üzerinde ciddi ciddi durmak gerek. Biz dilimizi iyi kullanamıyoruz. Okuduğumuzu anlayamıyoruz. Hissettiğimizi anlatamıyoruz. Dangıl dungul konuşunca da anlaşamamanın verdiği sıkıntıyla hep sürtüşme halindeyiz.
Bugün 1 Nisan 2012 Pazar.
Şeytanın işi yok, benim de işim yok. Parayla pulla da aramız iyi değil. Özel günlere kızıyorum, gereksiz harcamalara kızıyorum. En çok da insanların hurafeler üretmesine, üretmek neyse de, ürettiklerine dönüp inanmalarına, hatta tapınıyormuşçasına inanmalarına kızıyorum.
Biri diyor ki; insanlığın babasının çocuğu olmamış, kölesini kullanmış çocuk peydahlanmış, ardından sen misin hizmetçiyle kırıştıran, özbeöz karısından da çocuğu olmaz mı doksanlı yaşlarında.
İnsanoğlu bu ya, övünecek, kendisini ötekilerden üstün görecek. Bir de helalin varken harama uçkur çözmek kıskanıldığı için aşağılanır ya.
Gel zaman git zaman bu iki çocuk bir kavme ata olurlar. Ama kaba deyişle biri yasak meyveden diğeri öz. Aynı adamdan çocuğu olan iki kadın birbirine girer. Demek ki menkıbelerde de kadınlar insanlığın anası, aynı zamanda baş belası imiş. Kavim ikiye ayrılır, bir daha bitmeyecek tarihi düşmanlık ve yarış başlar.
Şimdi kuzenlerin soyundan birisi hararetle savunuyor; biz kraliçenin oğlu İsmail’den türedik, onlar hizmetçiden olma İzhak’tan türedi.
Diğer kuzenin soyu tersini söylüyor. Biz kraliçenin oğlu İzhak’tan türedik, onlar hizmetçinin oğlu İsmail’den. Kimse ayranım ekşi demiyor. Aslında ekşilik, eksiklik falan da yok. Kabullenişin acımasızlığı.
Hayat tevatüratla dolu. İnsanlık yanıltılıyor, yamultuluyor. 1 Nisan şakası, veya dalgası herkese göre çıkmıştır bir başka olaydan. Ağızdan ağza- kulaktan kulağa değişe değişe kar topağı gibi çoğalarak gelen hurafelerle, mitsel söylemleri gerçek görerek yaşayanlar; düşman gördüklerini aşağılamak için çok çamur atıyorlar. Hep belden aşağı vuruyorlar. Mesela diyor ki; Çingene, adam yer. Hindu ineğe tapar. Kızılbaş mum söndürür…
Nasılsa inandırmaktır önemli olan, inandır da nasıl inandırırsan inandır. İspat/ delil gerekmediği için, “dilin kemiği yok ya, salla gitsin” denmiş ve birbirlerine çok iftiralar atmış insanlar. Ne duyabiliyorsan ona inanıyorsun, inandıktan sonra da anlamaya gerek kalmıyor. Bu yüzden insanlık bir türlü huzur bulamamış, kavimler birbirini yemiş tarih boyu.
1 Nisan şakasına da böyle farklı kaynaklar gösterilmiş.
Şaka bu ya: Kredi bitti, paralar suyunu çekti, şapka düştü kel göründü. Babalar gibi sattık yedik, aldık yedik, çaldık-çırptık yedik, “sıfıra sıfır, elde var sıfır”. Kazın ayağı hiç de göründüğü gibi değilmiş.
Çuvalladık, Bundan Böyle vur abalıya. Zam gelmiş. Benzine %300, elektriğe %500, doğal gaza %100.
Toplamda geçimimize yansıması: % SIFIR.
BİR NİSAN KAKASI…!
*büyükharman*
İbrahim DurmuşKayıt Tarihi : 2.6.2012 23:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!