Yanaklarından damla damla bir yağmur yağıyordu yüreğime. Gözlerin siyah bir ırmağa dönüşüyordu, siyah bir yangının ardından. Bilemedim ki aşk bir sabır ırmağından kana kana içmekmiş haram geceleri, gençliğinin o saf ve o masum sıcaklığından, bir nihavent şarkının çaresizliğinde...
Yok olmak ve yakılmak kaderimse eğer; gün bugündür bir tanem. Acımadan yak beni. Mihrabımdan yık beni. Sana ne kalır bilmem küllerimden geriye ama bana sadece bir nihavent şarkı kalır, kıyamete kadar gökyüzünü inleten...
Sınırsız bir elemin, dert yüklü bir alemin nihavent şarkısını, bir dua gibi terennüm ederken dudaklarım, durduğum yerden ne mazinin izlerini silebiliyorum kaderimden, ne de istikbalin kilometre taşlarına mutluluğu yazabiliyorum hayat yolunda...
Sana verdiğim sözlerin ve sana ettiğim yeminlerin ağırlığı altında ezilirken yüreğim, bir nihavent şarkının notaları gibi düz bir çizgide diziliveriyor yenilgilerim. Her yenilgini ardından seni biraz daha kaybettiğimi görmek ve ayrılığın acımasız yakınlığı ve nefesini ensemde hissetmek ve sensizliğin cehennemini yüklenmek bedeliyse sana sevdamın, ben o sevdanın gönüllü savaşçısıyım bunu bil...
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış