Bir Musibet Bin Nasihatten Üstündür!
Belirli dönemlerde –özellikle seçim dönemlerinde- çıkarılan ve son olarak halk arasında “torba yasa” olarak adlandırılan ama çuvala harara kadar varan büyüklüğe erişen, hükümet yetkililerinin aklına geleni aklına estiği gibi ve sonucunu düşünmeden o torbaya tıktığı, nerede ise “ne yaptıysan yaptın, batan ekonomiyi şu dönemde biraz olsun düzlüğe çıkarabilmem için ve/veya öyle bir görüntü yaratabilmem için biraz ödemede bulun, hazineye biraz nakten veya kayden giriş görülsün, ben bu günü kurtarayım senin vergi kaçırman, hukuksuz davranman hiç önemli değil, yeter ki görüntü güzel olsun ve ben o görüntüyü biraz da süsleyerek halka şirin görünebileyim, alacağımı alayım, sonrası Allah Kerim” anlamına gelebilecek düşüncelerle uygulamalara girildiği gözlemlenmektedir! . Bu da halk arasında alışkanlık yaratarak, halkı beklentiye itmekte. Yaptığı yolsuzluk, kaçakçılık, uygunsuzlukları çekinmeden yapma cesaretine itmektedir. Nasıl olsa af gelir düşüncesi ile yapılan bu tür yasaya aykırı tutum ve davranışlarla da Yüce Adalet, boş yere uğraşı içinde oluyor. Sonuçta yasaları, yürütmesi günün gerekleri ve koşulları ile uyumlu, tutarlı ve bütünlük içerisinde süreklilik gösteren yönetim uygulamaları olmadığı için belki de (!) bir kesim esnaf, sanayici, tüccar böylece suça itilmiştir ve/veya itilmektedir. (Gerçi hiçbir suçun özrü olmamalı!) Önemli olan, böyle ortamların yaratılmaması, hiçbir hak ve hukuksuzluğa göz yumulmamasıdır. Bu ara işçi, köylü, emekçi ve emekli kesime ne yapıldı derseniz, ayıp etmiş olursunuz? ! Her gün yandaş olan / olmayan, okyanus ötesinden beslenen olsun / olmasın gazete ve televizyon kanallarında deyim yerinde ise dizi yazısı / dizi film gibi okumakta / izlemekteyiz. Gözü dönmüş katil görünüşlü polislerce, büyük bir hışımla lağım suyu, biber gazı, cop, tekme, tokat, yumrukla gözüne gözüne vurulmuyor mu? Saçlarından, bacaklarından tutulup sürüklenmiyorlar mı? Sorgusuz içeri tıkılmıyorlar mı? Üstelik bir de alışkanlık oldu,nasıl olursa olsun tüm eylemleri “hükümete…., hükümeti…….,toplumu …..darbe ile…başlayıp gelişen bir şekilde toplu suça dönüştürülmüyor mu? 30-40 Kişilik, 50-100 kişilik, 100-150 kişilik kümeler şeklinde yargılanmalarını beklemiyorlar mı? Suçlarını bilmeden, ne olduğunun, ne yaptığını bilmeden, acaba ekmek yedim ondan mı, şöyle bir deniz kenarında gezindim ondan mı, falanca TV kanalını izlemiştim ondan mı, şu gazeteye şöyle bir göz gezdirmiştim ondan mı; toplu sözleşme demiştim, grev demiştim, işçi hakları demiştim, emeğin değeri-alın teri demiştim ondan mı; intibak yasası çıktı ağzımdan, kalkınmışlık düzeyinden pay çıkmıştı ağzımdan ondan mı; gübre alamıyorum, mazot alamıyorum karasabanla mı sürsem tarlamı diyordum, yumurtam, etim, sütüm yok ben nasıl köylüyüm demiştim kahvede ondan mı….? ! . diye hayaller kurarken, işte böyle leyleğin ömrü lak lak ile geçip gidiyor!
İşsizlik, açlık, yokluk, yoksunluk, yolsuzluk almış başını gidiyor! İş isterken dayak yersin, aş isterken yerlerde sürünürsün, yoksulum dersen “partimize oy vereceksin ha, yoksa geri alırız! ” şeklinde sadakaya razı edilirsin, birileri kusuncaya dek yerken yutkunursun, yolsuzluk yapılıyor dersen istikrar düşmanı olursun neyin istikrarıysa? ! .
Anlayacağınız, orta çağ zihniyetli, faşist, totaliter bir dikta yönetimi hüküm sürüyor. Sürdürenler liberal kapitalistler. Uygulayıcılar dinci görünüp dini, imanı, Allah’ı, kitabı para olanlar. Buna olanak sağlayanlar ise işte yukarıda anlatılan işçi, köylü, emekçi, emeklilerdir.
Onların oyları ile gelmedi mi bu musibet? ! .
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta