Bir Masal Fısılda Bana

Bu akşam saat tam on iki de çıktım yollara.
Çiseleyen yollar boyu çıplak ayak.
Nem kokan kaldırımlar uğruna yasımızı kutladım.
Hoş geldin yeni acım,
Hoş geldin bu kaçıncı dönüm?

Burası akşam, şu köşeye bak adın yazıyor.
Sene, yıl geçmiş gibi sanki.
Bu kaçıncı kutlama böyle,
Ben kaç yaşındayım, sen neredesin şimdi?
Bir ara yolun düşsün akşama.
Sessiz pencerem, rahatsız eden is kokusu...
Sadece bir günde olsun hayat.
Yıl yıl say geçmişi.
Cebimdeki bozuk paralara bedel olsun,
Yaşadıklarımın hepsi.
Sokağımın simitçisi ol.
Gücüm yetmesin, bir tek susam almaya.
Cebimdeki bozuk paralar tercüman olmasın;
Yaşadığım kadarıyla hayata.
Bugün bir masal fısılda bana.
Hafif acı, hafif buruk olsun.
Gözleri elaya kaçan bir güzeli anlat.
Söğüt dalında kalmış tutsaklığı,
Bir geceyi anlat bugün bana; ışıksız, karanlık.
Gözlerimin bozuk olduğunu anlat.
Söğüt dalından yerlere serilen,
Elaya kaçırılmış bir çift huzmeyi arayışımı.
Ve yaşamış sayıldığım ve sensiz kaldığım bir kara zindanı anlat.
Ay ışığı neredesin?
Karanlık zindanlar içerisindeyim.
Arıyorum; umutsuzca, milyonda bir olasılığına koşuyorum.
Her yer zifiri bu gece, gözlerim zaten bozuk.
Yıldızlar iğne deliğinden ışık sızdırıyorlar.
Göremiyorum, kibrit daha icat olmadı.
Ay ışığı geceme doğma zamanı geldi.
Ya bu gece çık karşıma, ya da beni bir zindanda uğurla.
Ölüm dediğin korkusuz olmalı.
Ay ışığı sen daha ölmedin!

Islak bir şehir bu.
Nem kokuyor, is kokuyor.
Yaşamıyorum, böyle yaşamak olmamalı.
Bana bir masal anlattın, hani sonu mutlu olmalı.
Ben mutlu sonları özledim.
Sinemalarda hasretin oynuyor sürekli.
Ya da aldırma gönül çalıyor kasetçilerde.
Gönül nasıl aldırmaz.
Bu, bu başka bir duygu.
Tutsaklık içinde özgürlük.
Benim aklım ermiyor.

Ben sensizliğin bağrında ilk saniyeden beri,
Her gün sinemalarda hasretini izliyor,
Kasetçilerde aldırma gönülü dinliyor,
Seni yılda sadece bir gün anıyor,
364 gün unutamıyorum...
2002