Bakışın soğuk neşter, sineme dağ vurulmaz mı?
Yarama bastığın mühür, en gizli yerde durmaz mı?
Gözünden sızan o zehir, rakibi kıskandırmaz mı?
Elinden içtiğim azap, bir imtiyaz sayılmaz mı?
Herkes sofrandan alırken payına düşen şifayı,
Mirasın bana bu boşluk, bu dinmeyen, kör yarayı.
Böyle bozuk terazide ruh isyana durmaz mı?
Kader denen bu talanda nasibim sorgulanmaz mı?
Bir âhım gecenin donmuş, buzdan camını çizmez mi?
Zaman demir bir hücrede, bekleyişim paslanmaz mı?
Kendi gölgem yorulup da peşim sıra gelmez mi?
Bu devr-i teslim nöbeti feleği çıldırtmaz mı?
Sen meclisinde kahkaha, ben cam kırığı yutarım,
O sağır duvarlarında feryadımı duymaz mısın?
Bu haykırış bir tırmıktır, vicdanını kanatmaz mı?
Sinip de benliğine, uykundan fırlatmaz mı?
Lügatler çaresiz kalır, söz zehre bandırılmaz mı?
Bu çehre, bu sükût, bu halim bir delil sayılmaz mı?
Her hatıra kan içinde bir sanığa dönmez mi?
Gözümden akan bu mahşer, bir hüküm sayılmaz mı?
Ey hükmünü ezber okuyan, ey kör vicdanlı hâkim,
Gel, bu çehrede çarpışır bir anarşi, bir nizam.
O mutlak sandığın güzellik saltanatını yıkmaz mı?
Bütün cetvellerin kırılıp, secdeye kapanmaz mı?
Ey Nâ-çâr, bu öyle bir dert, devâsı derdin ta kendidir,
Çıkmaz sokağın tek firarı, yolun başlangıcıdır.
Kurtuluş dedikleri vehim, kaçtıkça yakalanmaktır.
Bu paslı çarkta ruh kendini öğütmekten usanmaz mı?
Kayıt Tarihi : 14.6.2025 00:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!