Üst baş eski, yalın ayak
Dolaşırdı biçare sokak sokak
Ne zaman uğrasa büyüklerinin yanına
İlle de anlatırlar madenden bir hatıra.
Dinlerdi o da onları korkuyla bir köşede
O anlattıkları karanlık köşelerde
Bir gün kendisi de mi çalışacak
Ya da yaşıtı Mıstık gibi öksüz mü kalacak.
Zaman da durmak bilmiyordu ki
Alıverdi elinden topladığı misketlerini
Yabancıladı gururum dediği oyuncaklarını
Delikanlı olmuştu başkaydı artık takıntıları.
Bir gün çağırdılar onu da asker ocağına
Gidecekti iki yılı da vatan borcuna
Daha köyünden bir yere varmamıştı ya
Şaşkın ürkek teslim oldu komutanlarına.
Bu kadar zor gelir miydi gurbetlik insana
Ne de kıymetliymiş ana da baba da
Doğduğu köy ne kadar da güzelmiş
Çok şeyin değeri ayrı düşünce bilinirmiş.
Teskere günü geldi ödedi vatan borcunu da
Buluverdi kendini maden ocağı kursunda
Bu anlatılanlardan da farklı bir dünya
Nasıl çalışılır anam bu karanlık ortamlarda.
Duydukları bunlar mıydı bellemeler kamalar
Varagel dedikleri sanki uçurum gibi kayalar
Taşıdığım direkleri yetmez der ustalar
Durmadan yapılır boşluklara domuzdamlar.
Sıradan bir çalışma günüydü bu yaşananlar
Çatırdadı birden yaptığımız domuzdamlar
Geliyordu üstümüze hışımla postalar
Ölmeden bize sanki mezar oldular.
Ayak dibi kapanmış, nerede bu ustalar
Daracık yerlere sıkıştım ağlarım duymazlar
Lambam da sönmüş karardı ocaklar
Uyandığımda koluma serum takarlar.
Anamın sesini duyar gibiyim başucumda
Karşımda babam neden bakar duvarlara?
Ustamı göremedim neden ağlarlar
Dediler şu saatlerde mezar kazarlar.
Geçmiş olsun oğlum yavruna bağışlasın
Üç beş hafta dinlen sonra iş başı yaparsın
Bu acıları çok yaşadık biz çabuk unutulur
Ekmek parası anam böyle mi kazanılır?
Bakarım sanki başka olmuş dünyalar
Yitip gitmiş varlıkların üstündeki manalar
Sanki çektiğim bu başka oluklar.
Nerede koğuşumdaki bildik tahkimatçılar
Maaşımda yetmez çoğunu alır bakkallar
Pişti de oynarım, bir de içtiğim biralar
Babam yolumu gözler her ay homurdanır
Meteliksiz dolaşırım sanki işsizim ağalar.
Bir sabah baktık ki kapanmış kapılar
Toplanmış topyekûn atölyeciler ocakçılar
Bu işyerinde grev varmış neler anlatırlar
Hak ettiğimiz emeği böylemi alırlar.
Mevsimler kıştı yağar yağmurlar karlar
Gideriz yatakhanelere, rahat da bırakmazlar
İllaki toplanacak taramacılar, kazmacılar
Her gün başka başka insanlar nutuk atarlar.
Bu da yetmez dediler yürüyeceğiz Ankara’ya
Hazırlandı yolluklar kışlık paltolar
Biz yürürüz de taşımaz oldu ayaklar
Nedir bu böyle, ne yapıyor bu başkanlar?
Mahşer yeri sanki neredeymiş bu insanlar
Yürüyüp gidiyoruz ardımızda kaldı ocaklar
Akşam da oluyor donduruyor soğuklar
Durdurmak için bizi, askerler barikat kurarlar.
Toplanıp başkanlar anlaşma sağlarlar
Yeniden şenlendi boşalttığımız ocaklar
Fark etti birazda aldığımız maaşlar
Ah olmasa bir de madendeki zorluklar.
Bir akşam vardiyasıydı bu yaşananlar
Anlamadan kavurdu bizi sıcak rüzgârlar
Kıyamet mi koptu Allah’ım! Ne oldu anlatsalar.
Söndü lambalar, savruldu makineler.
Anlayamadık daha neler oldu katlarda
Şuursuzca kaçışıyoruz sağa da sola da
Bastığımız yerlerde kömür de var arkadaşlar da
Alabilecek miyim bir daha yavrumu kucağıma?
Nerede kaldı kuyu dibi çalışır mı kafesler?
Vuracak mı çanlar? Korkuyoruz canlar
Geçiyor gözümüzden yaşantımızdan olaylar
Çoktan feda edildik galiba, ağlarız duymazlar.
Tesadüf bize ulaşıp dışarıya aldılar
Hala çıkıyor kuyulardan dumanlar
Bin bir yürek toplanmış şaşırmış insanlar
Felaket çoktan duyulmuş, herkes kan ağlar.
Kuyubaşın’da toplanmış tüm yakınlar
Yarenlerin yakınları yürek parçalar
Her birisi hep aynı soruyu sorarlar
Gördün mü sen onu? Ah bu soru beni yaralar
Çıkarılamadı cenazeler vardiya boyu dışarı
Tanınamıyor cesetler, hala tütüyorlar
Belindeki lamba numarasına bakıp da
Bu Ahmet, bu Latif diye köyüne yollarlar.
Feryatlar yükseliyor her evden ağlıyorlar
Minnacık yavrular nafile, baba arıyorlar
Analar babalar bunu çoktan kadere bağlarlar
270 cana yazık oldu, değil mi kardeşler
Onca yürek sustu alır mı kara topraklar
Birer birer defin oldular, doldu mezarlıklar
Kimide kaldı ocakta kapandı kuyular
Ancak üç beş ay sonra, huzura kavuştular.
Bir oldubitti yaşandı yine, bu bildik acılar
Ölümlerin suçunu grizuya atarlar
Kalan canlar nasıl kömüre kazma vururlar
Kader bu deyip tekrar işe başlatırlar.
Karar verip birden (resen) emeklisin diyorlar
Yaşın kırk olmamış bunlar doğru mu yaparlar?
Birkaç yıllık tazminat çek git diyorlar
Emir büyük yerden köyünde didin diyorlar.
Uğraştı köyünde odunla tarlayla
Birden düşüverdi yorgan yatağa
Doktorlar muayene etse de boşuna
Mesleki hastalık yapışmış bir kez yakaya.
Hastane odalarıdır artık bir evi de
Tanıdık olacak doktor da, hemşire de
Ne kadar zormuş nefes almak vermekte
Çile yazılmış alnına sebep her neyse.
Çocukluğu gelir göz önüne, gençliği de
Kara yerlerde yaşadığı sefilliği de.
Bu yaşamı çocuğunda hiç istemese de
O da girecek madene, eriyip gitse de.
01.03.1995
Muharrem AkmanKayıt Tarihi : 8.11.2019 05:21:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Muharrem Akman](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/11/08/bir-madenci-oykusu-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!