Ey ben! Bir an dinle beni
Boyun bük ve kendine gel
Bir lahza kapa gözlerini
Ve bırak yele o ağır yüklerini
Sonra bad-ı sabaya takıl
Alsın götürsün seni
Nereye mi?
Sıkıntının, çilenin, zulmün ve özlemin bittiği yere
Saadetin, refahın, güvenin, sevginin ve vuslatın memleketine
Haydi ey ben! Bad-ı saba ile medineye…
İşte gidiyorsun bir büyük iştiyak ile sevgiliye
Münevver şehir, verdetü’l medinetü’l münevvere
Yeşil hurma dalları sukunet veriyor ilk önce gelene
İnsanlar hala misafirperver, tebessüm ediyorlar bak bu garibe
“Hey sen! Ensar’ın torunu beni oraya götür” diyorum bir küçüğe
Tutuyor elimden, koşar adım gidiyoruz sevgiliye
Bir yeşil kubbe gözüküyor uzaktan
Nurlar fışkırıyor her yere o şafaktan
Gözlerime yaş doluyor, gönlüme telaş
Nasıl senden uzak kaldım diyorum
Dizlerimin bağı çözülüyor, ama yürüyorum
Ve ravza-i mutahharanın önündeyim…
Salat ve selam ile diz çökmekteyim
Çok uzaklardan geldim sana ey sevgili!
15 asır uzaktan, dardan, ahirzamandan
Bırakıp bütün yüklerimi çıktım-geldim günahlardan
Sana layık bir ümmet olamadım ama
Sana aşık sana müştak kaldım ey sevgili…
Bir uzun sohbetle geçmişim kendimden
Yok yok öyle değil ben beni bulmuşum yeniden
Sonra yavaşça kalktım yerimden
Hala salat ve selam dökülüyordu dilimden
İlerledim Sevgilinin sevgiyi öğrettiği o yere
Ravza ile kürsüyü nebi arasında vardım secdeye
Aman Ya Rab! Sanki dünyada girmiştim cennete
İnanın doyamadım ordan gelen esintiye
Bilmiyorum ne kadar kaldım burada ama doyamadım sevgiliye
O küçük el uzandı arkadan vakit tamam diye
Medineyi gezdiriyordu bana misafirperverliğiyle
Bak burada Veda Tepeleri varmış
Sevgili Medine’ye buradan gelmiş
Medine’ye ay buradan doğmuş,
Medine’de gül,
Medine’de güller açmış…
Burası Bedir meydanı
İnananların zaferi, şanı
Burası Uhud Savaşının yapıldığı alan
Şurada idi o iki tepe okçulara bırakılan
Tüm zamanlara bir ders burası, yolda kalmamak, yenilmemek için okutulan…
Medine, daha nesi nesi
Ama ille de Sevgilisi, Sevgilisi…
Sevgilinin huzurundayım,
Gözlerime yine yaş düştü,
Gönlüme ayrılıktan ateş düştü
Selat ve selam ile müsaade istiyoruz sevgiliden
Dua ediyoruz yeniden gelmek için yeniden
Ayrılıyoruz Mekke yoluna düşmek için mecburen
Mekke yolu zorlu, Mekke yolu tozlu
Çöl çok sıcak, yakıcı, kumlu
Mekke yolunda seraplar var
Sanki engine uzanan çöllerden bir ezgi geliyor,
İnsanı ürperten mırıltılar…
Aniden hırçın kayalar çıkıyor
Hançer gibi sanki, insanı korkutuyor…
Ve Mekke!
Güneşin doğduğu şehir Mekke!
İbrahim’in, İsmaili’in, Hacer’in Şehri Mekke!
İslam’ın şehri Mekke!
Mekke’de hava daha da sıcak
Medine’de her yanımızı sararken aşk
Galiba burada bizi azim ve karar saracak
Ah Mekke! Harem şehri Mekke!
İşte karşımızda duruyor Kâbe
Duygular doruğa çıkıyor,
Yürek titriyor, el, ayak titriyor
Ben yürüyorum ama sanki zemin titriyor
Sesim seslere karışıyor, dilim dillere
“Lebbeyk Allahumme lebbeyk
Lebbeykelâ şerike leke lebbeyk”
İnsan kendinden geçiyor
Bırakıyor kendini tekbirlere, telbiyelere…
İki rekat tahiyyetül mescid namazı kılıyoruz
Rabbin evinde Rabbe hamd ediyoruz
Sonra yerimizden Harem’i izliyoruz
Beytullah’a Kabe’ye bakıyoruz
Siyahın hiçbir yere bu kadar yakışmadığını görüyor,
Karalara bürünen Kâbe’nin karasını izliyoruz
Sanki kara örtü bizi kendimizden alıp götürüyor
O örtü bendeki örtüyü aralıyor
Kâbe’nin karası
Mehlem oluyor yüreğimin yarasına
Duygular duygu üstüneyken
Ter içinde kaldığımızı görüyoruz
Kalkıyorum yerimden
Hz. İsmail geliyor aklıma aniden
Başım dönüyor, yere düşecek gibi oluyorum
Zem zem uzanıyor bir kaseden
İçiyorum, diniyor hararetim
Ama artarken hayretim geçiyorum yine kendimden
Bir ses diyor ki bu su cennetten
Yine gel içmeye, içini dökmeye
Anladım ki zaman bitmiş
Yazık etmişim kendime bunca zaman
Oradan uzakta ömür nasıl da tükenmiş
Sağol ey ben!
Şükür sana ey bende beni var eden
Beni benle kendine çeken
İşte geldim sana yeniden, yeniden…
14.02.2005/01:33
Mehmedi Bahaddin Canbaz
Kayıt Tarihi : 15.5.2011 17:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!