Sen ki,
çocukluğumun yağmur gözlü prensesi
Gençliğimin erişilmez ecesi
anı defterimin sayfalarında sabırla soldurduğum
Papatyam, sümbülüm, gülüm
Sen ki,
gözümün karası
Gönlümün yarası
aşkımın sarası
Gecelerimin amansız celladı
gamsız, zamansız, insafsız aydınlığım
Gün ortasında geceyi omuzlayan zifiri karanlığım
kim derdi ki,
Yüreğinde solup yaprak gibi savrulacağım
hüzünleri sırtlayıp
Ölümün en yakın dostu olacağım
Ben ki,
Meryem Ana saflığındaki masumiyetinin ilk kurbanı
Kırk katır mı, kırk satır mı diyen kararsızlığının sırça oyuncağı
demir örste şekillendirdiğin, çelikten bozma, insanımsı yaratık
Avuçlarımda dualarımla, yalvarırım izin ver
son tesellim olsun, önünde diz çöktüğüm hayalin
O meşum güne, o beni terk edip gittiğin ana kadar
Tanrı’nın kutsadığı bir rüyaydı aşkımız
Mevsimleri bilmezdik, zaman nedir bilmezdik
sarılıp tek bedende dört mevsime benzerdik
(Yağmuru gözlerinde, karı saçlarında görürdüm
sıcağı nefesinde, toprağın kokusunu ak teninde duyardım)
Irgalamazdı bizi
ne kış ne yaz, ne ilk ne de sonbahar
Birlikte bestelenen bir şarkıydı aşkımız:
sen-bahar
Zamanı da biliyorum, mevsimleri de artık
cehennem sıcağını da, zemheri ayazı da
Tattım ayrılığın tadını
öğrendim, neymiş yürek yangını
Ah! ...
zavallı ben
Günahımdı en ağır işkenceler
ve sen,
Sevsen de, sevmesen de
olsan da pişman, olmasan da
Kalbim sana lütufkâr
seni çoktan affettim
Bir beni
bir kendimi affetmedim
Kayıt Tarihi : 31.7.2006 00:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)