(Acı çeken annelerimize en içten duygularımla.
Dilerim ki acıları sonsuza kadar sürmez)
En acı veren şeylerden biridir kaybetmek
Kaybettiklerimiz, kendi acılarıyla ders verir
Hayatta kalanlara, yavaş yavaş
Kaybettiklerimizin kendileriyle örtüşen
Karşılıkları vardır hayatta
Onları yaşadıkça, onlara rastladıkça
Acı çekeriz.
Ama hiçbir acı sonsuza kadar sürmez.
Birileri hep durak yapar hayatımızda
Önce gelir. Geliş güzeldir, mutlu eder bizi
Zamanla alışırız ona, hayatımızda bir yer edinir
Sonra gider. Gerisinde bir boşluk bırakarak
Bizde uzaklaşan her şey
Bizden bir parça da olsa
Hayat, kaybettiklerimizle ders verir bize
Hem de yüzümüze tokat atarak
Kanayan yüreğimizi iki misli kanatarak.
“Hayat böyle bir şey olsa gerek”
Kaybetmiştik
Bizden bir parçaydı o
Umutlarımız ona asılıydı,
Varlığı sevinç getirmişti bize
Ölümü hüzün ve gözyaşı
Umutlarımız, yarınlarımız, onunla gömüldü
Ölüm sessizliğine...
Geri de onun hayata yansımaları kalmıştı.
Her ölümün geride bıraktığı
Derin bir sessizlik ve boşluk kalmıştı.
Bir şeyin kaybının anlamının derinliğini,
Hayatın ta kendisi sunar insana
Birilerini kaybetmenin anlamı,
Yaşarken çarpar yüzümüze
Tanrı insana acılar verir önce,
Sonra acıları yatıştırıcı dersler,
Bir Pazar günüydü,
Yürüyordum sokakta
Çevremdekilerin gölgeleri,
Sokağa düşüyordu.
Kalabalık içinde yapayalnızdım.
Bir ses beni derin düşüncelerimden uyandırdı:
“ Bana yardım edebilir misin? Evladım! ”
diyordu,
Elinde iki süt bidonu, sırtında
Yılların ağırlığından daha ağır bir çuval,
Beli iki büklüm, dili lal
Sırtından aldım çuvalını,
Gideceği yere kadar, taşımak için.
Ağırlığını görünce şaşırdım.
Bu yaşta ve bu bedenle,
Nasıl taşıyabiliyor bu yükü!
Anladım ki! En ağır yük hayatın ta kendisidir.
Yoksul insanlar için.
Yanından arabalar geçiyordu.
Onun görüntüsü her gün gidilen
Resim sergilerindeki tablolardan,
Çok daha anlamlı bir tabloydu.
Arabalarının camlarına, kartondan bir yaşam
Koymuştu herkes!
Anlamlandıramıyorlardı, yanı başlarındaki
Bu tabloyu!
Hep bir şeyler yitirdik
Bu yitirdiklerimiz içinde en çok yitirdiğimiz,
Bu insanları fark etmeyen,
Görme duyusudur, sanırım.
İçi sıcacık arabalar, içinde kadınlar, erkekler, çocuklar...
Eşyaları bagajlarında,
Yük olmadan sırtlıyorlar hayatı!
Hayat onlar için “ Kendim” merkezli.
Yürüdük bir süre,
Yüzünü kaldıramadı,
Bakamadı bile yüzüme,
İki büklüm beli engelliyordu onu
Biri iki soru sordu.
Arkasından derin bir sessizlik.
Duygulandı
Buğulandı, gözleri
Ağlıyordu yanımda sessizce
Sırtındaki yük ağırlığıncaydı.
Yere düşen her damla yaşı,
Hem ağlıyordu, hem de anlatıyordu.
Süt satmaktan utanan evlatları varmış.
Kendisine yardım etmiyorlarmış.
Onun deyimiyle birer hayırsız evlat
Bizim dün yitirdiğimizi!
O, çoktan yitirmişti, yüreğinde
Hayatta olanları yüreklerde yitirmek
Bu olmalıydı.
Titreyen dudaklarından, dualar yükseldi
Sonsuz boşluğa
Durağa gelmiştik, döndü ve baktı yüzüme
“ Tanrı hayırlı bir evlat nasip etsin sana.”
Dilerim ki yaşlanınca, talihin benzemez, bana!
Ayrıldım yanından
Yüreğimiz yarısı onda kaldı,
Yarısı yitirdiklerimde
Anladım ki,
Hayat, kaybettiklerimizle yine hayatta ders veriyor bize
Tanrı insana acılar verir önce,
Sonra acıları yatıştırıcı dersler.
Kayıt Tarihi : 29.12.2002 21:03:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Gökçen Duran](https://www.antoloji.com/i/siir/2002/12/29/bir-kayip-bir-anne-ve-bir-ders.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!