Çok unutkan bir insanımdır. Sürekli bir yerlerde bir şeyler unuturum. Mesela örneğin okulda birçok kereler ceketimi unutmuş, unuttuğum ceketi ertesi gün bıraktığı yerde aramış ve yerinde bulamamışımıdır Böyle durumlarda, kendime kızar ve salaklığıma çok içerlenirim.
Bu “unutma” olayları tahmin edebileceğiniz gibi en fazla okulda oldu. Mesela bir kalemi unutsanız ya da kaybetseniz biraz içerlenir ve boş ver deyip geçersiniz. Fakat ceket unutmak, montu askıda ya da sıranın alt bölmesinde bırakmak, ya da yağmurlu bir günde gelirken getirdiğiniz şemsiyenizi sıranın alt bölmesinde unutmak… Böylesine sizin için değerli ve önemli olan şeyleri unutmak gerçekten çok moral bozucu oluyor. Hele bir de, evde annenizden, babanızdan ve hatta kardeşinizden yiyeceğiniz azarlar ve dolayısıyla bunun sonucunda “salak” takıştırmaları; ne zaman bitecek senin bu dalgın halin? Aşık mısın sen oğlum/ kızım? Soruları insanı viran bir yıkıntı haline getiriyor. Neyse ben anlatmak istediğim asıl olaya döneyim. Siz de yazıyı okuduktan sonra ne kadar dalgın ve unutkan olduğumu anlayacaksınız.
Güzel bir Çarşamba günüydü.Arada bir hafif rüzgarın esmesine karşılık güneş tam tepedeydi.Güzel bir Mart günüydü. Güzel bir İzmir günüydü…
Sabah saat altı buçukta çalar saatimiz çaldı. Kardeşim okula erken gittiğinden dolayı benden önce kalktı. Onun benden önce kalktı dememe bakmayın Asıl söylemek istediğim benden önce kalkmalıydı gereken buydu. Fakat saat çalınca (onun uykusu derin olduğundan) ben uyanır, kardeşimi ben uyandırırdım.
“ Melike kalk saat çalıyor. Annemi uyandır hadi kalk ağabeycim.”
Birkaç homurdanmanın ardından kız kardeşim yatağından doğruluyor. Uzun, siyah saçlarını tombul ufak elleriyle geriye doğru atıyor. Her ne kadar elleriyle saçını geriye doğru atsa da, başını da sallamaktan geri kalmıyor. Ben, uyumaya çalışıyorum fakat uyanığım…
Aradan fazla zaman geçmiyor. Zaten benim kardeşimden yarım saat sonra kalkmak lazım. Biraz
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.