Gözlerin... Kadifekale yamaçlarından
gün batımına bakan bir kızıl gecedir,
Konak Meydanı'nda martılar dönerken
sıcak bir simit gibi düşer içime hasretin.
Kemeraltı’nda sesin var, sabah telaşında,
Kahvenin kokusuna karışmış "gel gari" sözcüğün.
Hisar Camii'nin gölgesinde yürürken
ellerin geçmiş zamanın taşına değmiş gibi…
Alsancak’ta bir rüzgâr gibi geçtin,
mor salkımlarla sarhoş sokak aralarından.
Pasaport İskelesi'nde bekledim seni,
vapurla gelen her umut sende bitecek diye…
Sen, Gavur İzmir derler ya hani,
bir isyan gibi güzel, bir başkaldırı gibi dik başlı.
Ama bilirim, efedir bu şehir,
sözünde mert, bakışında deniz saklı.
Bir zamanlar Agoralar kurdun sen,
Roma’nın fısıltısıydı gecelerinde.
Sonra Yunan, sonra Osmanlı derken,
taşlara yazıldı aşkın ve yangının öyküsü.
Lozan’dan gelen bir mendil gibi serildin
Cumhuriyet’in nar çiçeği sabahlarına.
İlk kurşun senin kalbinden atıldı,
direnişin adı oldun, “ben buradayım” diye.
Urla’da gözlerin saklı,
Seferihisar’da gülüşün serin bir sahil kasabası.
Karaburun’da rüzgâr gibi öpüştü dudaklarımız
bir zeytin ağacının gölgesinde, yavaş yavaş…
“Basmane garında bir hüzün vardır,” derler,
sen gidersen şehir eksik kalır biraz.
Bir türkü gibi bıraktın kendini içime:
“İzmir’in kavakları yandı da bir tutam aşk kaldı geriye…”
Sen,
bir yanda sabır taşı, bir yanda gül kurusu,
bir yanda anaç bir toprak, bir yanda delişmen bir kız çocuğu.
Ben sana her baktığımda
zamanın bütün renkleriyle boyanmış bir düş görürüm.
Ve bilirim,
her şiirin sonunda bir isim gizlidir.
Benimkinde o ad sensin,
senin adın: Bir Can
Kayıt Tarihi : 7.6.2025 14:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!