Yazık...
Gülmüyordu artık/ bedestenler
Görüpte çatık kaşlarımı
Güvercinler konup kalkmıyordu
Şadırvanlarda...
Tütsülü buhurdanlıklara
Sığındığım zamanlarda
Zikir sesleri kanatmıyordu
Miyop gözyaşlarımı
Yazık...
Terü taze bir buhar
Bahar sabahlarında
Yeni Cami’nin üzerinden
Ak-pak bulutlara uzanmıyordu
Kandiller...
Martıların çığlık attığı iftar vakitlerinde
Gözlerime aksederek
Ve arzuyla raksederek
Histerik
Yanmıyordu...
Yazık...
Geçmiyordu boğazımdan/gazozla takviyeli
O küncülü /yanık simitler
Belli ki uğramıyordu
Haydarpaşa Garı’na
O gencecik ümitler
Buharlı trenlerden/mehteran velvelesiyle
Şehr-i İstanbul’a her sabah
Elinde sazı/aşıklarla/Anadolum
Ulubatlı Hasan misali
Dayanmıyordu...
Yazık...
Uçmuyordu Boğaziçi yollarında
Mini etekli kızları taşıyan/kanatlı Şevroleler
Erguvanlar...
En asude rahiyalarla yaşlanmıyordu
Urumeli Hisarında
Geniş pazulu kayıkçıların
Makberini saklayamıyordu
Gözü yaşlı kuleler
Şehir Hatları Vapurundan suya atlatan
O eski aşklar...Heyhat! ...
Yaşanmıyordu...
Yazık
Dilimizde bir şarkıdır artık
Mazideki Şehr-i İstanbul
Gözlerimizdeki yağmur
Tek tesellidir/inerken usul usul
Bir nihavent faslıdır gençliğimiz
Sokul Ey Yar!
Bağrıma sokul!
Biçareyim
Bulamadım bir çare
Bari sen kendine bir yol bul...
Yazık...
Hiç çıkmamak üzere
Yapışır bedenime
Her ayrılışımda/bu şehirden
Yar busesi ve kar sisi
Sebep olunca/kilometrelerce/raylar
Başlar...
Kulaklarımda hiç dinmeyecek
Bir İstanbul Senfonisi...
Kayıt Tarihi : 14.12.2008 20:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!