Âh İstanbul, Ankara sevdirdi seni.
Âşıklar kervanına katıver beni.
O ruhsuz, gri kentin bıkmışken adından.
Bir bahar vakti gördüm, gülşen çehreni.
Dönsen de âcûze-i şemtâya eğer,
Turkuaz gerdanın, bin dilbere değer.
Pervânen olan bir martı kanadından,
Erguvan saçların görmemişim meğer.
Eyüp’te huzur içtiğim ilk sabahım.
Sensiz geçen ömür, kendi günahım.
Gönül vazgeçemez artık bu şâdından,
Şimdi sığındığım tek mahfî dergâhım.
İki vefâdar, selvi ve seng-i mezar,
Güvercinler, şadırvan, cami ve çınar.
Tarihin kalbinden, bu ecdâd yâdından,
Bu kurşun kubbelere melekler konar.
Süleyman’a dahi yâr olmayan şehir.
Kaç Yûnûsu boğmuş, bu denizden nehir.
Hani nâm u nişân, ne kaldı ardından.
Saraylar, köşkler altın tepside zehir.
Nisan 2015
Acuze-i şemta: İyice yaşlanmış ve çirkinleşmiş kadın
Mahfi: Gizli
Seng-i mezar: Mezar taşı
Nâm u nişân: Ün, şöhret
Kayıt Tarihi : 13.5.2021 19:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!