1492’de Tanrı’yı aramaya çıkınca kâşifler
Aşıldı denizler, fethedildi bakir karalar
Günlükler yazıldı, zorlandı bütün imkânlar
Bir ırkın çadırlarına sinsice sokuldu kurmacalar.
Güneşe, aya, ağaca, toprağa ve hayvana övgüler dizip
Yaşam felsefesinin en hazininden bedenleriyle geçip
İnançları ve varlıklarıyla vahşi doğayı bile dize getirip
Sonsuz otlaklarda yaşamı kendilerine kardeş seçtiler.
Çelik gibiydi bakışları, mevsimlere direnirken yapıları
Ruhlarındaki yaşam harcıyla asırlara damga vurdular
Uzak ülkelerde geceleri yıldızlar altında uyudular
Duman hasretlerle evrenin özgür dillerini konuştular.
Vahşi bir doğayı getirdi sonunda onlara beyaz adamlar
Çıkar hesaplarıyla, toprak sevdalarıyla döndü gözler
Dağların insanlarıydılar, zamanla çöllere sürüldüler
Yüreklerine konukladıkları beyaz adama boyun eğdiler.
İyiydi yüce ruhla araları, ‘oturan boğa’ydı kimi liderleri
Sarıldılar doğaya, seviştiler ırmak boylarında geceleri
Dinlediler konuşan ağaçları, açtılar ulu Manitu’ya ellerini
Nedensiz kovalamacalarla yüreklerinden çalındı gülüşleri.
Bilge duruşlarıyla, özgürlüğe olan aşklarıyla yürüdüler
Soğuk geceler aşarak ölümlerin mezarlarını buldular
Medeniyet diyerek sarıldıkları otlaklarda kayboldular
Kırıldı soyları, vahşi cehennemde sonsuzluğa kavuştular.
Yoklukları çizgilere taşındı bir zaman sonra, yüzdüler kafa
Onlarca batılı kahramana vahşilikleriyle hep hüzünlü şamata
Kovuldular, pusularda vuruldular, öldürüldüler çığlıklar ata ata
Tüketildiler ah beyaz adamların ölüm kusan ateşli silahlarıyla.
Kayıt Tarihi : 27.8.2008 10:08:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ONLARIN DİLİNDEN YAŞAM 1871 yılında doğan 'Tatanga Mani' ya da Yürüyen Boğa adlı, yaşamı boyunca doğayı anlamaya çalışan Stoney kızılderilisi, yaşlılığında Kanada hükümeti tarafından Kızılderili halkının temsilcisi olarak bir dünya turuna çıkarılır. 87 yaşında, Londra'da yaptığı bir konuşmada, Kızılderililerin Yüce Ruh'la ve onun yarattığı doğa ile olan ilişkisini şu şekilde dile getirir: 'Biliyorsunuz, dağlar her zaman taş binalardan daha güzeldir. Şehirde yaşamak, yapay bir varoluştur. Orada birçok insan, ayaklarının altında gerçek toprağı hiç hissedemiyor, saksıdakiler dışında bitkilerin büyüyüşünü göremiyor ya da caddelerin ışıklarından geceleyin yıldızlarla süslenen büyüleyici gökyüzünü görebilecek kadar uzaklaşamıyor. İnsanlar Yüce Ruh'un yarattığı sahnelerden uzakta yaşadığında, onun kanunlarını da kolayca unutuyorlar. Biz her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi olan Yüce Ruh'la iyi geçiniyorduk. Siz beyazlar bizim vahşi olduğumuzu sandınız. Bizim dostlarımızı anlamadınız, anlamaya çalışmadınız. Biz güneşe, aya ya da rüzgâra övgüler düzerken, siz bizim putlara taptığımızı söylediniz. Hiç anlamadan, yalnızca bizim tapınma şeklimiz sizinkinden farklı diye, bizi kayıp ruhlar olarak nitelediniz. Biz Yüce Ruh'un eserlerini her şeyde görürdük, güneşte, ayda, ağaçlarda, rüzgârda ve dağlarda. Bazen bunlar aracılığıyla ona yaklaşırdık. Bu çok mu kötüydü? Bence biz Yüce Varlığa, bize putperest diyen beyazların çoğundan daha güçlü bir imanla, gerçek bir inançla bağlıyız. Doğaya ve doğanın yöneticisine yakın yaşayan Kızılderililer karanlıkta değildir. Ağaçların konuştuğunu bilir miydiniz? Evet, konuşurlar. Birbirleriyle konuşurlar, kulak verirseniz sizinle de konuşacaklardır. Asıl sorun, beyazların dinlememesidir. Kızılderilileri dinlemeyi hiç bir zaman öğrenemediler, bu yüzden doğadaki başka sesleri dinleyeceklerini de hiç sanmıyorum. Oysa ben ağaçlardan çok şey öğrendim, bazen hava, bazen hayvanlar, bazen de Yüce ruh hakkında.' Kolomb'un günlüğünden: ' Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler.... Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmüyorlar. Hiç silahları yok... Son derece sade, dürüst eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar öldürmüyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar...' (alıntı)
![Selahattin Yetgin](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/08/27/bir-irkin-huzunlu-hikayesi.jpg)
O Büyük Ruh' un sesidir.
Yine sorsanız: 'Sessizliğin meyveleri nelerdir?'
Cevap veririz:
Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.''
Re-enkarnosyona inanıyorsak hepimizin önceki yaşamlarında birer öyküleri var. Bu denli içli yazabilmeniz belki de bunun bir göstergesi. Bunu internetten KIZILDERİLİ ŞEREF YASASI olarak buldum, maddelerden bir tanesi ve değişmez rumuzunuzla örtüşüyor değil mi? Bir tane de kendim için seçtim:
'Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olamaz.'
Gürül gürül haykıran suskun yüreğe selam olsun...
Hele hele bu kadar haksızlığa uğrayıpta, kovboy filmlerinde yinede vahşi ve kötü rollerde yer verilmesi dahada acı.
Allah bütün zalimleri akol ve vicdan nasip etsin.
Almanyadan sevgi ve tam puanımla.
Şahali
rol aynı rol oyuncu farklı
yazdıran yüreği yazan kalemi candan kutlarım saygı ve muhabbetle
TÜM YORUMLAR (3)