Büyük gelmiş bir hüzün nasıl da oturmuş yüzüme,
Hüznün gölgesi vurmuş gözlerime
Hangi hüzün tam oturur ki yüreğe?
Üzerimize bol gelen hüzünleri taşıyarak yaşıyoruz.
Titremelerim içime,
Üşümelerim gizli
Yanmalarım aşikar,
Kül rengiyim.
Bir yanım gömülmekten korkarken,
Diğer yanım toprağı istiyor.
Ben arada kaldım
Ruhum ve bedenimle
Kendime yetemiyorum.
Dudaklarım mühürlendiğinde sana ölmeyi kabul etmiş olurum
Sessizce ayrıldığım yanından,
Sessizce gömülmeye razıyım.
Kıyamet dumanları çıkmasın ne var?
Yüreğimin yalnızlığında yanan bedenim bana yeter!
Hiç susmamacasına sayıklıyorum adını,
Son an’a kadar,
Adın dilimden sessizce düşerken,
Sessizce gömülüyorum.
Etrafımda unutulmuş matemlerin yas tutan sessizliği var,
Dudaklarım adından kalan son sıcaklıkla,
Adını anma derdinde.
Bedenim bir yaprak kadar hafif,
Sürükleniyor.
Bir çukur mu?
Bir uçurum
Nice ayakların ezip geçtiği toprak
Artık benim evim.
“Aşk” desek şimdi,
Ne manasız olur “ölüm” karşısında.
Toprak soluk,
Elbiselerimin solgunluğu kadar,
Ya da gözlerim solgun görüyor
Beyaza mı alıştım?
Ne çabuk!
Hatıralar solgun,
Son solgunluk bu!
Solgunluklar da hatıra bana
Solduğum, sürüklendiğim yerden.
Dizelerimin gölgesinde yatmak istemiştim ben,
Dizlerinin dibinde.
Takatsiz cümlelerim eşlik edecekti bu soğukluğuma.
Daha bir cansız olacaktık ben ve cümlelerim.
Daha çok can yakacaktık!
Bir martı uçuyor,
Masmavi denizin üzerinde,
Son soluğu gibi gökyüzüne
İlk yükselişi, son kayboluşu
Gözlerimden.
Asi bir deniz hırçınca dokunuyor ayaklarıma,
Son kez hissediyorum denizi ve soğuğu
Hava sıcak oysa, hala yanıyorum
Kül renginde soluyorum.
Kız kulesinden başlayıp adımlarımı sayıyorum,
Saydığım her adımı siliyorum aranızdan.
Adımlarımı da alıp gidiyorum
Solgun ayaklarımı da.
Duvarlarına inancımı işlediğim o ahşap eski evi de yıkıyorum içimden,
Bastığım ve unuttuğum ayak izlerim siliniyor dünyadan.
Bir tek benim yıldızım kayıyor bugün
Biz ölüyoruz.
İçimdeki senle birlikte,
Son kez ellerim uzanıyor içimdeki sana
Dokunmak istiyorum son bir nefesle,
Yabancı yüreklerin bakışları arasında,
Yabancı gri gölgeler üzerimize eğilmişken,
Dokunamıyorum sana.
Sen biz’i çoktan öldürmüşsün,
Biz sadece gömülecek yer bulamamışız.
Çünkü; mezarlıktan sen de benim kadar korkuyorsun.
Gömülelim
Uzun ve siyah karanlığın içine saklanalım.
Bu ölüm kurtarır ancak beni senden
Ben olamadığım her şeyden,
Ben olamadıkça uzaklaştığım kendimden
Kendimi öldürdüğüm senden.
Son bir çığlık
İnce, tiz
Ayak izleri,
Sahil kenarı
Hadi kaldırın cenazemizi
O banktan,
Musalla taşımız o bizim.
Deniz yıkasın bedenimizi
Savurun küllerimi,
Ama yalnız benim küllerimi
(!)
Deniz’e! ...
(Altı Ağustos İki Bin On İki 20 00)
Nevin AkbulutKayıt Tarihi : 7.8.2012 09:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yakışanlar; Üzerimize olmuyor! ...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!