Bir Haykırsam Duyulmaz Feryadım

Erbil Kutlu
173

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Bir Haykırsam Duyulmaz Feryadım

“Bir Haykırsam Duyulmaz Feryadım,
Ey Biçare Gönlüm,
Yapayalnız Kalmışım,
Bütün Bir Ömür.
Bir Günüm,
Bir Değil,
Bin Dert İle Geçmiş.
Bitmeyen Dertler İle Sabrım Tükenmiş.
Bu Kadar Çile İle,
Nasıl Da Yaşadım,
Ona Şaşarım,
Bu Kadar Çileyi,
Nasıl Da Taşıdım,
Şaşırdım Kaldım.” (Anonim)

Birden bire soğudu hava. Öyle ki, Barış Manço’nun “nane limon kabuğu” şarkısında dediği gibi: “sen önünü kış tut / bırak yinede kış gelsin” öğüdüne her zaman olduğu gibi yine sadık kaldığım için, hep sağlığıma ihtimam gösterir ve sıkı giyinirim. Ancak geçirdiğim apandisit ameliyatı gereği, en ufak soğuk ürpertisinde, neşter izinin olduğu yerde önemsenecek ölçüde can yanması çekiyorum. Tabi ağır cisimleri kaldırmakta cabası.

Ve öyle bir an geliyor ki, içimde volkanlar kopuyor. İçimdeki lavları dışarı atasım geliyor. Ama nasıl?

İşte bunun cevabını bir türlü bulamadım, bulamıyorum. Bu sebeb ile de, içimde bir yere, bir depo yaptım; her şeyimi orada biriktirip, muhafaza ediyorum. Ta ki ilk aksiliğe değin!

Ummadığım bir anda, tüm işlerimi alt üst eden bir ufacık olgu yada işimin olumsuzluğunu tahmin etmiş ve netice buna uymuş ise, ben de buna canlı canlı şahit olmuş isem, tüm vücudum ateş gibi yanar. Hele de kulaklarımın piştiğini hissederim. İşte ben, bu halime; içimdeki volkanların ifrazata geçip, lavların kendilerine bir çıkış noktası araması halime kısaca “güneşte ki kara nokta halim” diyorum. Ebabilanece tabiri bu (liseden bu yana ayrılmaz dostum olan Fatih’in, benim bu tip bana özgü anlatımlarıma verdiği isimdir Ebabilanece) .

Nasıl ki güneş, buram buram yanarak bu lekelerini göstermek istemez, işte bende bedenim ateş gibi yanarken sinirimi göstermemeye çalışıyorum.

Ancak öyle ufacık bir olay olur ki, ateşlerimi dört bir yana saçacak; bu ufacık olayın bedelini hiç suçu olmayan birine bile ödetebilirim. Hatta o birisi, bu olumsuz olayın gelişiminde veya sonucunda bir görev almış ise istemeden bile olsa, sesimi en son haddine kadar zorlar ve bağırırım. Çoğu kez bu hal esnasında küfürler bile savurduğum olur.

Neden böyleyim, bilmiyorum! Zira çoğu kez kalb bile kırdığım oluyor. Engelleyemiyorum bu halimi; bir de başkası yada başkaları beni bu halimden uzaklaştırmak için telkinlerde bulunmaya çalışır ise, daha çok baskın bir hal alıyor bu halim.

Bu halimden en kolay kurtuluşumdur Barış Manço şarkıları dinlemek. Sebebini bilmiyorum, ama beni inanılmaz bir sukunete büründürür. Sesinden midir, müziğinden midir yoksa sözlerinden midir çözemedim. Çözmekte istemiyorum açıkçası. Zira beni uyuşturu almış gibi rahatlatır; hatta uyurum. Cihazın sesi ne kadar açık olursa olsun.

Bazen sukunete girmek değil de, yorulmak ve içimdeki hırsı atmak istediğim olur. Bu vakitte Cem Karaca dinlerim. Onun şarkıları da beni, tanınamaz halde hırçın yapar. Bir süre sonra, nereden geldiği bilinmez bir gizli el içimdeki o birikimi alıp gider. Zira kaç kişi ağlar Safinaz şarkısını dinler iken? Ben ağlıyorum! Kimbilir belki de, hep bir kız çocuğum olsun istediğim için, o kızın içine sürüklendiği hal etkiliyor beni ve kendi kızımın başına gelmemesi için yeminler akıyor gözlerimden. Bilmiyorum, bilmekte istemiyorum; hoşuma gidiyor bu çünkü!

İşte bu durumlardan sonra tek bir şey yapıyorum; kalb kırmıyorum.

Nedir beni böylesi sinirli kılan olgu?

• Küçüklüğümde, sokakta veya okulda arkadaşlarım ile oynar iken, ortaya attığım fikirler benimsenmezdi. Ancak bir süre sonra başkası tarafından aynı fikir ortaya konulup kabul görürdü. Genellikle olay bu şekilde gelişirdi. SEVİLMEYEN MİYDİM?

• İlkokulda iken, yazılıdan her zayıf alışımda annem bana karşı hırçınlaşır, hatta döverdi. Her seferinde de aşağılar ve başkalarını bana emsal gösterirdi. Hele de hırsını alamaz ise, bu davranışlarını okul bahçesinde arkadaşlarımın önünde yapardı. Lakin babam ise, zayıf almamın normal olduğunu, ama bir daha tekrarlamamamı söylerdi. BENİM BAŞARIM, AYNI ZAMANDA AİLEMİNDE Mİ BAŞARISIYDI?

• Lisede idik, birkaç kez sigara içerken yakalanmıştım. Sonucunda ise, haklarımdan mahrum bırakılmıştım. Sokağa çıkamıyor, evde annem benim ile konuşmuyor, televizyon seyredemiyor, hatta yemek yiyemiyordum. Bu davranışlar ile bende ise tek oluşan olgu, suç unsurunu ortaya çıkaranın değil, bu unsuru kullananın cezalandırılmasının yanlış olduğu idi. BEN SUÇLU MUYUM?

• Akrabalarım(!) ile birlikte aynı ortamda iken, aksi bir durum olduğunda tüm oklar bana çevrilirdi. Hemen azarlamalar, cezalandırmalar birbirini takip ederdi. Benim suçsuzluğum ortaya çıktığında ise, kimse olanlardan ötürü özür dilemezdi. Bir süre benden uzak durur, sonra hiçbir şey olmamış gibi normal davranışlarına devam ederlerdi. Ancak kabahatli olan kendi çocukları olduğunda ise, onlar bir taneydiler, olurdu böyle şeyler. Bana uygulanan yasaklamalar, hor görmeler, baskılar uygulanmazdı. Sanırım bu sebebledir baskıyı kabul edemeyişim ve yasak sözüne olan hoşnutsuzluğum. BEN VAR OLDUĞUM İÇİN Mİ SUÇLUYUM VE BUNLARI HAKKEDİYORUM?
İnsanları seviyorum, ama beni aşağılamadıklarında veya olağan bir şüpheli gibi görmediklerinde. İnsanları seviyorum, onlara davrandığım gibi, bana davrandıklarında; bir çıkar umuyor olsalar bile…

İmkanım olduğunda, vaktim; vaktim olduğunda, imkanım olamadı yabancı dil eğitimi almam için. Bunun ezikliğini yaşamam dikte edildi hep akrabalarımca. Ama ben kendi dilime sarıldım. Din, her şeyden yücedir dendi, ben Beşiktaşımla yüceldim. Her şeyde Türkçe’yi ve Türk Bayrağı’nı, yani Türklük’ü savundum. Ancak asla ırkçı olmadım. Her sınıftan arkadaşım oldu, her konuyu tartıştım onlarla ve hala tartışırım onlarla zaman zaman kırıcı olduğumu hissederim. Bana da bazı zamanlarda kırıcı konuşuyorlar, bende böyle dengeliyorum sanırım. Ama her şeye rağman seviyorum benimle fikirlerini paylaşan insanları. Çünkü ben paylaşıyorum onlarla fikirlerimi.

Beni ben olduğum için ve olduğum halimle kabul eden herkesi seviyorum. Çünkü ben, onları sevdiğim için bu yönümü sunuyorum onlara.

Sevdiğim insanlarda var elbette. İşte onlar için tam bir tehlikeyim ben aslında. Asla sunmam kendimi onlara, zehirlerim zamanla ve hiçbir zaman gerçekleri anlatmam hep yazdığım senaryoları anlatırım. Gerçekmiş gibi konuşurum, gülüşürüz, ağlaşırız, ama sanki bir kamera kaydediyormuşçasına çok iyi rol yaparım. Bazen ben bile yalan ile gerçekleri ayırt edemem. Ta ki o konuştuğum kişinin gözlerine bakana değin.

Bunu nasıl anlıyorum diye sorduğumda kendime, şunu farkettim:
O konuştuğum kişinin gözlerine, direkt hiç gözlerimi kırpmadan bakıyorsam yalan konuştuğumu, eğer bu bakışma esnasında hareket etme ihtiyacı duyuyorsam, işte bu halimin en güvenilir, en saf, en dürüst halim olduğunu anladım.

Çünkü bir senaryoyu okur gibi, karşımdaki insanın tepkilerini takip etme ihtiyacı duyar gibi değil. İçimdeki derinliği çevremdekilerle paylaşmak istercesine doluluğumu boşaltmak isterim. Coşkulu olurum çünkü; en acılı halimle olsam bile.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Bugüne değin okuduğum bir çok kitapta şunu gördüm; bütün edebiyatçılar, şair olsun, yazar olsun hepsinin geçmişinden gelen, bilinç altlarında saklı tuttukları, çözümleyemedikleri sorunları olduğunu gözledim. Hatta bir çok sanatçının da aynı durumları yaşadıklarını öğrendim. Bütünüde eserlerinde içine daldıkları aşırılıklarının sebebinin bundan kaynaklandığına şahit oldum.

Ben, kendimi en çok Orhan Veli’ye yakın ördüm ve görürüm küçüklüğümden beridir. Onun İstanbul sevgisine hayranımdır. O da benim gibi, çok iş değiştirmiş biridir. Demokratik bir yapı aramaktadır. Aradığı bu yapı onu düştüğü kanalizasyon çukurunda bulmuş.

Benim şiire ilgi duymamı sağlayan kişi olmasıda işin diğer tarafıdır. Direk bir etkisi olmadı, ama daha ilkokul 2. sınıfta her kesin bildiği şiiri:
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.”
Okumuştum babam ile, ve ondan sonra esiri olmuştum bu adamın. Aynı Sadé’ın, kadınlara acı çektirerek, onlarla ilişkiye girmesi gibi, ben kadınlarla konuşarak rahatladım. Hayat kaınlarında bie çok derin bir bilgelik gördüm.

Ve anladım ki, bende onlar gibi sorunluyum bilinç altımda. Aşkı değil, muhabbeti arayışım bundan, dostlarımı kardeşim bilişim.

Hayatın, bu olması hepsinin…
“Bütün insanlar deli ve görmemek için hiçbirini,
kapanmak gerek içeri, aynayı da kırıp odadaki…”

Marquis de Sadé

Herkes bana delisin sen dediğinde, tek şey söylerim; Akıllıyım diye Bir iddiam Hiç Olmadı Ki!

Erbil Kutlu
Kayıt Tarihi : 11.1.2007 00:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


hadi sevgili dön artık geri...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Erbil Kutlu