Farklı kimliklere bürünmüş derin bir ruh karmaşasından geriye kalmıştı içimdeki iyileşmeyen yaralar…
Gel-git leri yaşayan ve ay tutulmasına karşı koyamayan açık denizler misali engin yüreğimin sesini dinlemeden, sahildeki kayalara çarpıyordum kendimi…
Bir gül yaprağı kadar hafif,bir mum alevi kadar narin ve bir ölü misali sesiz yüreğimin,çırpınışlarını duyuyordum hazin bir gün batımının yavaşça terk edişlerinde…
Akşam kızıllıklarında bir yudum güneş daha, diye pervasızca çırpınan yaseminlerin yakarışlarını duyuyordum en derin terk edilişlerimde…
Kayboluşlarımı mı arıyordum bir şiirin katran karası derinliklerinde,
yoksa bilinmezliklere derin bir özlemiydi yazdığım her harfin çığlık çığlık hayatımdaki sesi…
Sessizliğin en derin çığlıklarında,menekşelerin solmasını seyrediyordum….
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun