üşümüşlüğü ile uyandım yatağımın soğukluğu düşlerime vuran
yüreğimde boşluğu sıcaklığı bir insanın
penceremde dünden kalma sancılar
yalnızlığını kusan bir ekim sabahı ve yargılamaya hazır zaten saatler
pişmanlıkla nabız atmakta yerinde durmasını bilmeyen yelkovanla akrep
semanın tanrısızlığına ilişiyor biraz esmere çalan gözlerim
karanlığın hükümran olmadığı bir saatte
dokunması özlem biraz da ürkek mektuplarım altında yastığımın
arasına karışmış hasretle yapışan saçlarımın
tebessümü eksik çay kokusu karışıyor ansızın
çaresizliğimin ahşap güvertesine
boşa dolanırken ekmeğine hasret eklerken
kelimelerin anlam kazanmasına ramak var
közlenmiş göz yaşlarına sabıkalı sevdalar eklerken
o ramağa da özlemden kalma çekilmemiş özlemler var
farkına da varmışım günahlarımın ama arınmam
mümkün mü bu kadar işlerken düşüncelerimde
ve masa üstünde bırakırken dayatılmış sevişmelerimi
bir de dönüşü olmalı gidişlerin
gidişlerinde olmalı aslında yoksa nasıl tadarım mutluluğunu özlemin
hele de başrolünde gözlerin varken
yaşamaya sebep sebeplerim var
tükettiğim kavgalarım sevdalarım ömrüm de var
son vermeme ertesiye az kala gençliğimin
içimde doldurulması mümkün olmayan
doldurulmayı bekleyen sancılarım da
titreyen gecenin bilmediğim saatlerinde çocukluğumu da düşlerdim
ara sıra belki de çocuktum o ara çünkü hala bilmiyordum
unutulmaları ve sancılarını sevgiliden uzak kalmanın
ya da bir mısranın çektiği anlam yüklenme zorunluluğunu
çocuktum belki de ya da kendimi kandırmakla meşguldüm
çocuk olmak için dayatırken düşüncelerime
bu arada deli olduğum dakikaların hesabı da var
bütün ömrümmüş
aslında değilim deli olduğumun farkına vardımsa eğer
işte böyle paradokslar da hayatımın bir parçası
kırk yıllık hatrı olan kahvelerde
bazenlerim olurdu başlangıcında kelimelerimin
ve onların uşağı olan beyaz sayfalarım
ödül(ler) im hiç olmadı şimdiye kadar çünkü henüz
tanışmamıştım seninle ve tutmamıştım henüz ellerini
gelişlerini de beklememiştim hiç
sahi mümkün mü karşılamam seni
ayak bastığın an kalbine evrenin
gün biterken benden habersiz
pişmanlıklarım da başlardı
geç kalınmış tanışmışlığa yelken açarken çaresiz
ah mektuplarım da bitmiş
çay kokusunda hicran sancısı
bir de gece yarılarını sen geçerken
kendimi arayışlarım seni dilenirde penceremin önündeki sokak lambasında
gerçekten git diyordun bazen ama gittikçe sen oluyordum
söyler misin nasıl gidilir tamamen sokulurken koynuna
şimdi saat yirmi iki kırk dokuz yani sensizliğin hikayesi
birazdan seninle edilen geceleri yazacağım ellerimle
ki ellerim de sensizlik mevsimlerimin boynu büküklüğü
ellerimde sabahtan kalan yorgun buruşuk notlar
ve fotoğraflarında demlenmiş sıcak bir çay
artık gidiyorum üzülme bakışlarımı da bırakıyorum
belki ulaşmaz yanaklarına
ama ben yine bırakıyorum özlem dolu busemi
ve izin verir misin bilmem yine de yastığımın altına gözlerini koyuyorum
sabah uyandığımda bakmaları için bana……..
Kayıt Tarihi : 24.10.2008 20:05:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Halil Küçükbiltekin](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/10/24/bir-gun-381.jpg)
uğradığım sayfanızda
bu güzel çalışmanızla karşılaştım.
tebrikler.
Yaşayacaklarınız
yaşadıklarınızdan
daha renkli
daha hareketli
daha bereketli
geçmesi temennsi ile
doğum gününüzü tebrik ediyor
sağlık mutluluk ve başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ediyorum
TÜM YORUMLAR (1)