BİR ESNEDE GÖR BİR ŞEYLERİ…
Geçen hafta olduğum apandisit ameliyatından dolayı evde boş boş oturuyorum. Bir nete giriyorum, bir kitap okuyorum, bir tv-vcd-dvd seyrediyorum.
Öyle bunaldım ki,şu anda geyik olsun diye sabah sabah ekonomi haberlerini seyrediyorum. “bilmem ne yatırım şirketinden, falan filan güne bakışı size yorumlayacak”. Dinliyorum ama ilgi alanım dışında kalan bir konu olduğu için hiçbir bok anlamıyorum.
Saat öğleyi gösteriyor. 12.40 gün ortası yorumunda gene aynı şirketin aynı adamı! ...
Gün sonunda denk geldim gene; gene aynı şirketten gene aynı adam…
Of of of! ... can sıkıntısı insana neler neler yaptırıyor! ... en sevdiğim olaydı, yağmur altında yürümek, ama maalesef şu aralar sadece pencereden seyretmek ile yetiniyorum, elimde olmadan. Ağustos ayında aldığım 30 adet vcd den elimde kalan son 8 taneyi seyretmek için yöneldim. Elime gelen film “SYRIANA”…
Ayy! Filmin ta başından sinirlerim gerildi. Diyeceksiniz niye? Burada da günün ekonomik yorumlarını yapan sabit biri var ve bu adam, ekonomik danışmanlığını yaptığı arab şeyhinin çıkarları yönünde açıklamalarda bulunuyor. Bunu filmin ilerleyen safhalarında görüyoruz ki; bu danışman çocuğunu kaybettiği halde para ve hırs uğurunda bu adamın kazanması yolunda söylevlerde bulunuyor. Şirketide bu adamı kaybetmemek adına ekonomiste her türlü kolaylığı sağlıyor.
Düşündüm bir an; lan bu bizim tv de çıkanında ardında orası 5 okka ağırlığı olan biri var mı acaba, yoksa niye bu sürekli çıksın ki?
Hemen gogle.com da bu şirketi arattım. Oradan telefonuna ulaştım. Uzunca bir bekleyişten sonra sonuca ulaştım. Otoriter ve yalancı bir sesle adam ile ilgili sorularımı sormaya başladım. Ve şok olduğum cevaplar aldım.
O yorumcu, Türk futboluna kara lekele süren bir nato müteahhitinin ekonomisti imiş ve başkanlığını yaptığı takımın 100.yılı dolayısı ile hem takımının medya gücünü göstermek hem de kendi reklamını yapmak maksadı ile bu şekilde bir tek bakış açısı sunulduğunu öğrendim.
Oysa ki ne kadar yanlış bir uygulama bu!
Filmin ilerleyen sürecinde görülüyor ki, o arap şeyhi, oxford ta okumuş reformist bir kişi. Ama o reklamı yapılan kişi değil reformist olmak, her türlü kara lekeyi sürmekten çekinmeden başkanı bulunduğu camianın en kötü olmasına karşın en başta olmasını sağlayacak oyunları oynamaya muktedir biridir.
Filmde, o reformist, ileri görüşlü şeyhi öldürüyorlar; çünkü çıkarları bozulan abd ilgili yerlere gerekli talimatı veriyor ve uydu üzerinden takip ile sonuca varıyorlar. Ancak lekeli olan kişiler başa geçiyor. Aynı ülkemizde olduğu gibi.
tesev adında bir vakıf var ülkemizde. Bu vakıf, nereden nasıl öğrendiği meçhul olayları, sözde ab yasalarına uygun olarak uygulanması ve ya değiştirilmesi yönünde yorumlarda bulunarak önümüze koyuyor.
Peki bunu yapma csaretini nereden alıyor?
29 nisan 1920 de yürürlüğe konan Hıyanet-i Vataniye kanununun demokrat parti döneminde zayıflatılarak, günümüzde uygulanmaz hale getirilmesidir sebeb.
Ol sebebten, düşünce özgürlüğü maskesi altında yıkıcı, bölücü ve harici düşmanlara hizmet eden dahili düşmanların işleyişini kolaylaştırmaktır amaç.
Zaten zatın tekide, bu düşünce suçu maskesi ile hapse atılmış ve daha ilerleyen zamanda ise başbakan yapılmıştı. Şimdi o, hedef büyüttü ve Cumhurbaşkanlığı makamına yürümeye çalışıyor, güzel vatanımızı piç edercesine hibe gibi özelleştirmelerle.
Devletin ana görevi halka hizmettir. Bu hizmetten kaçmakta vatana ihanettir. Kimbilir aşağıdaki metni okuduktan sonra hala ona karşı düşman mı olacaksınız yoksa, ona acıyarak bakan bir yüce insan mı olacaksınız?
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkardığı 2 numaralı kanun (29 Nisan 1920)
1 numaralı kanun ise 'ağnam resmi kanunu'dur. 334,335 ve 556 sayılı kanunlarla bazı değişiklikler yapılmıştır.5.maddesi anayasa mahkemesinin 17.12.1964 gün ve 1963/121 esas,1964/74 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
1991 yılında turgut özal döneminde kaldırılmıştır. Bu kanunun kaldırılmazdan evvelki son hali bende mevcuttur. 1.maddesine 25.2.1341 tarih ve 556 sayı ile eklenen fıkrayı aşağıya olduğu gibi alıyorum:
'Dini ve mukaddesatı diniyeyi siyasi gayelere esas veya alet ittihaz maksadıyla cemiyetler teşkili memnudur (yasaktır) bu kabil cemiyetleri teşkil edenler veya bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunurlar. Dini veya mukaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek şekli devleti tadil ve tağyir veya emniyeti devleti ihlal veya dini veya mukaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahali arasında fesat ve nifak ilkası için gerek münferiden ve gerek müçtemian (toplu olarak) kavli (yani sözlü) tahriri (yani yazılı) veya fiili (yani eylemli) bir şekilde veya nutuk iradı veyahut neşriyat icrası suretiyle harekette bulunanlar kezalik haini vatan addolunur'
1982 Anayasası’na göre Cumhurbaşkanları, ancak 'vatan hainliği' suçu ile yargılanabilir. Bu kanunun Özal döneminde kaldırılmasının sebebi sanıyorum anlaşılmaktadır.
Kanunun 2.maddesine göre ceza idamdır”
Sonuç şudur ki; ne onun, ne harici güçlerin, ne de dahili güçlerin bund bir suçu yoktur. Safahata dalmış olan bizlerdedir suç. Sessiz kalmak en büyük tepkidir sözü bile safsatadır bence, çünkü kimseye ulaşan bir şey olmuyor ve atı alan Üsküdar’ı değil Üsküp’ü bile geçmiş oluyor. Tepkinizi göstermekten çekinmeyin. Tepkisizlik kabul etmişliktir, tepkisizlik güçsüzlüktür, tepkisizlik suça yataklık etmişliktir.
“Temel ilke, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve ne kadar bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa, yok olsun, daha iyidir.
O halde, YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! ”
(GAZİ MUSTAFA KEMAL)
F. ERBİL KUTLU
05/10/2006/PERŞEMBE
Kayıt Tarihi : 5.10.2006 20:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!