Bir Edebî Saplantı Olarak Proust Şiiri - ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Onu saklandığı karanlığın içinde belli belirsiz seçebiliyorum. Altın yaldızlı sandalyesine çökmüş pamuksu kar tanelerini seyrediyor. Geceyle hemhal olmayı seven bütün yazarlar gibi hüzünlü, puslu gözleriyle eşyalarıyla konuşmaya dalmış. İleride dünyanın en önemli eserlerinden biri sayılacak Kayıp Zamanın İzinde nehir romanları yazarken, üzerinden çıkarmadığı içi samur kürklü paltosunun hayatının önemli bir parçası olduğunun farkında değil. O âna kadar asırlık bir harabe kadar derinleşen iç dünyasında yığılmış ne varsa, güçlü yazı içgüdüsünün yardımıyla unutuluştan kurtarmaya çalışıyor. İnsanlara tuhaf gelen düşsel maceralarını, anlaşılmayan utangaçlığını, anlık mutluluklarını, gizli hazlarını yaşarken değil yazarken daha çok sevdiğini belli eden buruk ifadesiyle bakıyor bana.

Biraz sonra ölümü kendisiyle yakın ilişki kurmak isteyen “aşırı düşkün kiracı” olarak tarif eden yazar, o sandalyeden kalkıp yazın bile çıkarmak istemediği paltosuyla yatağına uzanacak. Ölüme meydan okuyan eserlerini bitiremeyeceğinden korkarak dizlerini usulca karnına çekecek. Muhtemel bir astım krizinin gelmemesi için kaloriferleri kapatmış. Yüksek pencerelerinden keskin buz saçakları sarkıyor. Aralarından süzülen ayın parlak ışığı mavi satenden yatak örtüsünü aydınlatıyor. “Bu gece son sözcüğünü yazdım, artık ölebilirim” diyeceği o günün hayalini kuruyor belki de.

Proust oracıkta o kırılgan, şeffaf, cılız bedeniyle sisli hülyalarda dolaşırken, meraklı bakışlarım yavaşça armut ağacından yapılmış hantal masasına kayıyor. Üzerinde rastgele atılmış kırçıllı, kirli eldivenleri, açık kalmış not defteri ve tozlu kitaplar duruyor. Altından minik bir kravat iğnesi ve redingotunun tek düğmesine iliştirdiği beyaz gül, o yığının içinde yazarın mahcup zarafetini hatırlatırcasına tebessüm ediyor. Domuz derisinden bastonu yatağın pirinç başına yaslanmış. Gide’e yazılıp gönderilmemiş bir not, şaşkın bir yaprak gibi kendi etrafında dönerek tozlu halının üzerine düşüyor. Durağan nesnelerin yorgun hareketini işitiyorum. Eşyalar onun söyleyemediklerini anlatıyor sanki.

Pirinç çerçeveli çekmecelerden biri açık kalmış. Elimi uzatıp henüz gün ışığına çıkmamış olduğunu ümit ettiğim mektuplarından birine uzanmak istiyorum. Sadece onu bir yazar olarak sevdiğim için değil. Başka türlü bir iç kamaşmasının kontrolsüz arzusu dolaşıyor o sırada içimde. Ne vakit gizli çekmecelerde, eprimiş kâğıtlarda, sırtı kamburlaşmış defterlerde saklanmış eğik bükük harfler, ilk bakışta anlaşılamayan kadim dualar gibi dizilmiş sözcüklerle karşılaşsam, keşfettiği sıradan bir taşı bile ciddiye alan arkeolog misali heyecanlanırım ben. İnsanın kelamla, varlığın eşyayla, kayıp ruhların yaşayanla, gelecekle ilişkisine kalpten inanırım...

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta