Bir Doğum Günü Hediyesi (Sylvia Plath)

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Bir Doğum Günü Hediyesi (Sylvia Plath)

Nedir bu, bu peçenin ardındaki, çirkin midir, güzel midir?
Titrekçe ışıldıyor, memeleri var mıdır, var mıdır kenarları?

Benzersiz olduğundan eminim, istediğim şey olduğundan eminim.
Sessizce yemek yaparken baktığını hissederim, hissederim düşündüğünü

“Bu mudur huzuruna çıkacağım,
Bu mudur seçilmiş olan, siyah göz-çukurlarıyla ve bir yara iziyle?

Tartarak unu, kesip atarak fazlalığı,
Uyarak kurallara, kurallara, kurallara.

Bu mudur müjde verilecek olan?
Tanrım, amma da şaka! ”

Fakat titrekçe ışıldar, durmaz, ve beni istediğini düşünürüm.
Kemikler ya da inciden bir düğme olması önemli değil benim için.

Bu yıl, zaten, büyük bir hediye istemem.
Ne de olsa sadece kaza eseri hayattayım.

Bütün olası şekillerde öldürmeliydim kendimi o zaman.
Şimdi bu peçeler var, titrekçe ışıldarlar perdeler gibi,

Ocak ayının bir penceresinde yarı saydam satenler
Bebeklerin yatağı gibi beyaz ve ölü nefesle parıldar. Ey fildişi!

Bir sivri diş olmalı orada, bir ruh sütunu.
Ne olduğu umurumda değil anlamıyor musun

Bana veremez misin onu?
Utanmana gerek yok – küçük bir şeyse de aldırmam.

Cimri olma, hazırım korkunçluğa.
Yanında oturalım, her birimiz bir tarafta, hayran kalarak ışıltıya,

O mine, onun aynamsı çeşitliliği.
Yanında yiyelim son yemeğimizi, bir hastane tablası gibi.

Bana onu niye vermek istemediğini biliyorum,
Dehşete kapılmışsın

Dünyanın bir çığlıkla, ve kafanın da onunla birlikte dağılacağından,
Çıkıntılı, pirinçten yapılmış, antik bir kalkan,

Torunlarının torunlarına kalacak bir harika.
Korkma, böyle olmayacak.

Sadece onu alacağım ve sessizce kenara çekileceğim.
Onu açtığımı duymayacaksın bile, ne kağıt hışırtısı olacak

Ne de düşen kurdeleler, sonunda çığlık da olmayacak.
Böylesi bir ihtiyatı göstereceğime inanmadığını düşünürüm.

Bu peçelerin günlerimi nasıl öldürdüğünü bilseydin bari.
Sana göre onlar sadece saydamlıklardır, berrak havadır.

Fakat Tanrım, bulutlar pamuk misali.
Onların orduları. Onlar karbon monoksittir.

Hoşlukla, hoşlukla içime çekerim,
Doldururum damarlarımı görünmezlerle, hayatımın yıllarını

Tıklayan olası milyon zerrelerle.
Bu vesile için gümüş giyimliydin. Ey hesap makinesi –

Mümkün müdür senin bir şeyi elinden büsbütün ve tastamam çıkarman?
Her bir eflatun parçasını damgalamak zorunda mısın,

Öldürebildiğin her şeyi öldürmek zorunda mısın?
İstediğim tek bir şey var bugün, ve sadece sen verebilirsin bunu bana.

Durur penceremde, gökyüzü kadar büyük.
Çarşaflarımdan soluk alıp verir, çatlamış hayatların koyulaşıp

Tarihe katılaştığı o soğuk ölü merkez.
Mektupla gelmesin bari, parmak parmak.

Ağzın sözcükleriyle gelmesin bari, onu kullanamayacak kadar hissiz
Ve altmış yaşında olurum onun hepsinin teslim edildiği tarihte.

Sadece bırak aşağı o peçeyi, o peçeyi, o peçeyi.
Eğer ölüm olsaydı o

Hayran kalırdım onun derin ciddiyetine, onun zamansız gözlerine.
Bilirdim senin aklı başında olduğunu.

O vakit bir asalet olabilirdi, bir doğum günü olabilirdi.
Ve bıçak oymazdı, fakat bir bebeğin ağlayışı gibi

Girerdi içeri safça ve temizce.
Ve evren kayardı yanımdan yöremden.

(1962)

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 20.10.2009 20:31:00
Hikayesi:


A Birthday Present by Sylvia Plath What is this, behind this veil, is it ugly, is it beautiful? It is shimmering, has it breasts, has it edges? I am sure it is unique, I am sure it is what I want. When I am quiet at my cooking I feel it looking, I feel it thinking “Is this the one I am too appear for, Is this the elect one, the one with black eye-pits and a scar? Measuring the flour, cutting off the surplus, Adhering to rules, to rules, to rules. Is this the one for the annunciation? My god, what a laugh! ” But it shimmers, it does not stop, and I think it wants me. I would not mind if it were bones, or a pearl button. I do not want much of a present, anyway, this year. After all I am alive only by accident. I would have killed myself gladly that time any possible way. Now there are these veils, shimmering like curtains, The diaphanous satins of a January window White as babies' bedding and glittering with dead breath. O ivory! It must be a tusk there, a ghost column. Can you not see I do not mind what it is. Can you not give it to me? Do not be ashamed - I do not mind if it is small. Do not be mean, I am ready for enormity. Let us sit down to it, one on either side, admiring the gleam, The glaze, the mirrory variety of it. Let us eat our last supper at it, like a hospital plate. I know why you will not give it to me, You are terrified The world will go up in a shriek, and your head with it, Bossed, brazen, an antique shield, A marvel to your great-grandchildren. Do not be afraid, it is not so. I will only take it and go aside quietly. You will not even hear me opening it, no paper crackle, No falling ribbons, no scream at the end. I do not think you credit me with this discretion. If you only knew how the veils were killing my days. To you they are only transparencies, clear air. But my god, the clouds are like cotton. Armies of them. They are carbon monoxide. Sweetly, sweetly I breathe in, Filling my veins with invisibles, with the million Probable motes that tick the years off my life. You are silver-suited for the occasion. O adding machine – Is it impossible for you to let something go and have it go whole? Must you stamp each piece purple, Must you kill what you can? There is one thing I want today, and only you can give it to me. It stands at my window, big as the sky. It breathes from my sheets, the cold dead center Where split lives congeal and stiffen to history. Let it not come by the mail, finger by finger. Let it not come by word of mouth, I should be sixty By the time the whole of it was delivered, and to numb to use it. Only let down the veil, the veil, the veil. If it were death I would admire the deep gravity of it, its timeless eyes. I would know you were serious. There would be a nobility then, there would be a birthday. And the knife not carve, but enter Pure and clean as the cry of a baby, And the universe slide from my side. (1962)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Aksoy