-Bir ''devam'' filmi..- (öykü)

Nihal Doğan
8

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

-Bir ''devam'' filmi..- (öykü)

-ASIRLIK BEKLEYİŞLER-

Gün batımını çeyrek geçmiş bir salon. Metrelerce yükselen camın bir yakasındayım. Yer mahşer. Gök cümbüş. Beklediğimin o olmadığını bildiğim halde inen her uçağa gözden kaybolana dek bakıyorum. Üst üste rötar anonsları... üst üste kulak kesilmeler. Gidip gelmelerim bankoya, med-cezirler gibi savruluşlarım. Merakla. Endişeyle...

Suratımı görmekten bıkmış yer hostesleri. Yüzlerinde sahte tebessümler. Riya akıyor en ince cümlelerinden, en güzel tonlamalı seslerinden riya... Ki şu 41 yıllık ömürde hiçbir şey öğrenemediysem riyanın yansısını ezber etmişimdir ben. Belki bu yüzden yüzüm, gözüm, sesim, bedenim riyayı reddetmiştir kendiliğinden.

İçimde; doğmamış güneşlerden çaldığım pır-pır. İçimde, batan güneşlerden aşırdığım telaş. Rötarlı hayatımın en uzun bekleyişi. Bu yüzden ya “çok geç”tim ben, ya “erken”.

Yer mahşer, gök cümbüş. Dirilen dirilene. Her diriliş eksilen bir cümbüş, bir hasret virgülü, bir kavuşma... Her diriliş yeni bir hasret, ertelenen vuslatlar ve bitmeyen kaçışlar.

Gidişinle yitirdiğim düşlerimi buldum. Sende yatıya kalmışlar, çocuk misali, izinsiz, arsız, hırçın. Kaçak! Güzüm hep saatte. Altında İstanbul yazan. Sorsan söyleyemem. Yelkovana odaklı sondan sayışlarım.

Lanet olasıca sigara içme yasağı. Üç boşalmış kadeh vurdum bara, üçü de dumansız. Dokuz sigara söndürdüm kapının önündeki ızgarada, dokuzu da kadehsiz.

Beklemenin ağırlığı sızıyor yorgun gözlerime. Damarlarımdan yayılıyor her bir hücreme. Her hücremi öldürüyor en ağırından, tek, tek... Ufaldığımı hissediyorum. Yok olduğumu... Asır geçiyor, saniye, saniye...

Saat günbatımını çoktan geçti. Camın öbür yanında ufka kazınmış kızıl izler. Camın ötesinde rötarların deliye çevirdiği bu kadından bihaber kule... Camın öte yakasında kim bilir hangi cismi resmeden bulutlar içinde sen... Bilinmezliğin, letafetin koynunda... benim gibi misin şu an... ben kadar bitik misin sevdam? ...

Bardayım yine. Barmenle akrabalığımı ilan edeceğim, ya iki kadeh sonra ya bir kadeh önce. Bir Mexicano filminin platosundayım. “Her zamankinden mi? ” “Evet, lütfen.” Bana çekinceyle yönelen gözler. Barmenin “her zamankinden mi” sorusuna muhatap olan bu dış hatlar yolcusu kadın kim? Sahi... kimim ben? Yelkovanı şaha kalkmış hanların hancısı... yolcu değil... ben hep beklemedeyim.

Seni uğurlarken de uğramıştık buraya. Seni okyanuslar ötesine götürecek uçak kalkmadan önce. Dönmemecesine gider gibiydin o gece. Öyle bir veda görmedim ben, görülmemiştir... döneceğini bile bile ölüme uğurluyorum seni... göğe değil de cennete yükseliyordun.. Daha yaşanacak çeyrek kesirli ömürler varken çan sesleri yayılıyordu kiliselerden sanki. Birkaç kadeh şarap mıydı bize bu yolculuğu vedayla süsleyen. Birkaç kadeh şarap mıydı vuslatsız gidişler hayal ettirip içimize korlar düşürten, yakan... İçine gömüldüğümüz sessizlik... Her şeyin bulanıklaştığı o an... yaşanmamış da, kurulmuş gibi... zihnin sahici oyunlarından.

En çok gözlerini özledim ben. Her şeyi konuşabilen, anlamlardan anlam beğendiğim riyasız, dürüst gözler. Oyunsuz, hilesiz, ayna gözler... kahve gözler. (Bana kahveyi bıraktıran gözler.) Ellerimde pabuçlarım, çakırkeyif koluna girdiğim, barlar sokağına dek yalınayak yürüdüğüm o gece... İki deli... iki yaşı geçkin çılgın. Bar sahibi dostun olmasaydı mikrofonu zor ele geçirir o şiirleri düet yaparak zor okurduk biz. Ve devrim devrileli kimsenin okumadığı devrim şarkılarına da varmazdı Tekirdağ rakılı dilimiz.

“Nice selden sonra / Kumdan ötede / Kardeşin duymaz / eloğlu duyar...”

Bir mail geldi geçenlerde. Bir Japon psikiyatrın soruları, cevapları. “Terk edilmiş köhne bir binada bir kapıyı açtınız ve orada aşağıya, karanlığa inen bir merdiven gördünüz. Kaç basamak inersiniz? ” diyor sorulardan biri. Düşündüm sevgili. Hayatımı bir belirsiz çizgiyle öncesi ve sonrası diye ayırarak düşündüm. O flû çizgiden önce cesaretim ve merakım yüzünden midir bilmem, korksam da, karanlık ve köhne olsa da o basamakları sonuna kadar inerdim ben. Ama şimdi...

“Evet, bir tane daha lütfen. Teşekkür ederim... Evet çok gecikti... Beş saat mi olmuş! ! ! Rötar işte...” Amcaoğlu barmen bey kardeşimin kısa kesmeye niyeti yoktu gerçi de, kâğıda bir şeyler yazmaya başlayınca anladı... sustu... başka sorulara, başka seslere doğru gitti..

Ah evet, Japon’un tahlilini yazmayı unutuyordum az daha. Geçmişi hatırlamamız, geçmişimize yaptığımız yolculuklarımızmış o merdiven. Bilmeden ana karnına dek gidiyormuşum desene. Belirsiz çizgi öncesi yaşamımda yaralarımın bir türlü kapanmayışı, hesaplaşmamın bitmeyişi, kendimi affedemeyişim bundandı belki de...

Flu çizgimin hayatıma girişi ve bir milat gibi bölüşü birmayısikibinsekiz tarihli. Ne çok şey yaşadım o gün. Bir dolu pişmanlık, ağız dolusu gülmek, sokaklar dolusu insan, bakış dolusu özlem ve seni sığdırdım bir tek güne... en sığmazı sendin, taştın bu günüme... merdivenden karanlıklara inişime mani oldun.

Ki o merdivenin her basamağında defalarca kanamıştım ben. Hele son basamakta akıttığım kan oluk oluktu, canımı alacak kadar çoktu. Az kalsın alıyordu da. Geçmişimi kendime sakladığım günlerdi o günler. Ne sen sordun, ne ben söyledim. Sorular ve cevaplar olmadan da bilmeyi, okumayı bildiğini işte bu suskunluklarda öğrendim. Senin de acımıştı canın, benimki kadar. Yaralarımı açan sen değildin sevgili, seninkileri de açan ben... başkalarının açtığı yaraları günlerce sardık... bıkmadan, sabırla... usanmadan... anlatmadan... Bir bedel vardı ödemem gereken, tek başıma ödemeyi göze aldığım. Ödetmedin bana. Dizin, elin, omzun, varlığın... Sözcüklerin. Her biri paylaştı bana kesilen hesabı, yük olmadan.

Uçağın anons ediliyor. Her “Kanada” kelimesi geldiğimden beri içimde bıçak.

İhmal edilmiş naftalinli heyecanlarımı çıkarıyorum küf kokulu sandıklardan.

Doğmamış güneşlerden çaldığım pır-pır. Batan güneşlerden aşırdığım telaş. Rötarlı hayatımın asırlık bekleyişi... Bu yüzden ya “çok geç”tim ben, ya “erken”... Ya da “tam”.

Nihal Doğan
Kayıt Tarihi : 29.7.2008 15:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Kırık Zar
    Kırık Zar

    geç bulunup çabuk kaybedilmiş aşkın gelişini beklemek, özlemin ve sabırsızlığın etkileyici anlatımı..

    okurken, sigarasını küllüğe bastıran aceleyle barın yüksek taburesine oturup ' her zamankinden' diyen hoş kumral bi kadın gördüm nedense...elindeki dumansız kadehi gibi eksik yarım..tamamlanmayı bekleyen..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Nihal Doğan